Formasını giydiği her takımda gol krallığında iddialı olmuş, Türk futbol tarihinin en golcü santrforlarından biri Müjdat Karanfilci. İlginç bir özelliği, üçüncü ligde başlayan profesyonel futbol yaşamında birinci lige transfer olduğu takımla tekrar üçüncü lige kadar inmesi, ardından yine birinci lige transfer olup zirvede kalması. Her zaman büyük kulüplerin transfer listesinde olmasına rağmen, bunun gerçekleşmemesi de ilginç bir ayrıntı. Müjdat Karanfilci’yle bol sayıda fotoğraf eşliğinde yaptığımız sohbetimize, her zaman olduğu gibi çocukluk anılarıyla başlıyoruz:
“1950’de Gelibolu’da dünyaya geldim. Ailem Bulgaristan’dan 1938’de gelip yerleşmiş oraya. Devlet onlara arsa vermiş. Babam balıkçıydı. Çocukluğum hep balık yemekle geçti. Gelibolu’nun sardalyesi meşhurdur zaten ama lüfer, palamut ve uskumru da çok boldu o zaman. Babam kiremitte palamut yapardı. Palamut ortasından açılıp içine biber, domates, soğan dolduruluyor. Kiremite konup fırına veriliyor. Nar gibi kızarır o balık, ne lezzetli olurdu. Şimdiki palamutlar ot gibi.”
Altın çocuk ismini taktılar
“Baban seni de götürür müydü balığa?” diye soruyorum. “Yok, ben gitmezdim. Biz topla meşguldük. Mahalle arasında oynamaya başladık. 15 yaşında Bigaspor’a transfer oldum. Her hafta sonu Çanakkale Boğazı’nın karşı tarafına geçip maçta oynayıp dönüyordum. İki sene oynadım Biga’da. O zaman maç başına 20 lira veriyorlardı bana. Okul harçlığımı kendim çıkarıyordum böylece. Keşan’dan üç topçu geliyordu, bir de ben dört kişi Biga’ya gidiyorduk.
O zamanlar Boğaz’da Biga’dan dönüşte geçiş yoktu. Balıkçı motoru gibi büyük motorlar çalışıyordu. Kulüp o zaman 40 liraya bir tekne kiralıyordu bir tek bizi geçirmek için.” O yaşta o kadar para verdiklerine göre göze batmış olmalı diye düşünüyorum. Bunu sorduğumda gülerek, “Altın Çocuk ismini taktılar bana,” diyor Müjdat Karanfilci. “Hem çok gol atıyordum. Hem de saçlarım uzun ve kumraldı. O yüzden taktılar o ismi. İki sene üst üste Çanakkale mahalli liginde şampiyon yaptık Biga’yı. Düşün 15 yaşındayım, o yaştaki çocuklar şimdi ancak altyapıda oynuyor, doğru dürüst topa bile vuramıyor. Ben o yaşta para kazanıyordum. Ama bizim kuşaklar hep oynaya oynaya pişmişti. Sabahtan akşama kadar top oynardık, bizi kimse yetiştirmedi, nerede şimdiki gibi altyapılar.”
18 yaşında profesyonellik
Görüştüğüm bütün eski futbolculara sorduğum soruyu ona da soruyorum: “Baban top oynamana kızar mıydı?” O günleri hatırlayıp gülüyor: “Hem de nasıl. Ayakkabı eskitiyoruz ya. Balıkçı bir insanın şartları belli. Boğazımızı zor doyuruyor. Ama 15 yaşında para kazanmaya başlayınca, ondan sonra hastam oldu, hiç bırakmadı. Biz dört kardeştik. Benim bir büyüğüm de futbolcuydu ve o da çok süratliydi. Ona rüzgarın oğlu ismini takmışlardı. Ama diğer iki kardeşimin hiç alakası yoktu futbolla. Sevtap Çanakkalespor’da oynadı, sonra Altınordu’ya gitti. İlk iki kardeşin biri subaydı, albaydı. Diğeri de astsubaydı. Biz son iki kardeş de futbolcu olduk.”
Okulla arasının nasıl olduğunu soruyorum. Eğitim hayatını ve hemen ardından profesyonel futbol hayatının başlangıcını anlatıyor: “Hiç kalmadım. Biga’da oynarken ortaokulda okuyordum. Sonra Sanat Enstitüsüne geçtim. O zaman Gelibolu’da lise yoktu. Lise muadili üç senelik enstitüde demircilik kısmında okudum. Soğuk, sıcak, kaynakçı demirci. Keşan’daki topçular ikinci sene dönmüştü, Biga’da ben tek kalmıştım. Sonra onlar beni Keşan’a aldırdı. Edirne amatör liginde oynadık. Ben devamlı gol atıyorum. Orada beni Lüleburgazlılar gördü, böylece 18 yaşında Lüleburgazspor’da profesyonel oldum (1969-70 sezonu). O zaman üçüncü ligde oynuyordu takım. Orada da iki sene üst üste gol kralı oldum. İlk sene Beşiktaşlı Nusret Ülük çalıştırdı bizi. Sonra Alpay Özsu geldi. İlk gittiğimde sahamız yoktu, Kırklareli’nde oynuyorduk maçları. Lüleburgaz sahası sonradan açıldı. İlk sezon 26, ikinci sezon 28 gol attım ki, o zamanki maçlar 1-0 zor bitiyordu. Fenerbahçe’nin 103 gollü rekoru var ya, biz o zamanlar 100’ü bulduk. Müthiş bir takımdık. İki sene şampiyonluk için mücadele ettik ama ilk sene Uşakspor şampiyon oldu. İkinci sene de Sarıyer oldu. Çok kuvvetli takımlar çekişiyordu. Uşak, Konyaspor, Konya İdman Yurdu, Edirne hepsi çok iyiydi. Bizde de iyi oyuncular vardı. Bizim takımdan Aydın Fenerbahçe’ye gitti. Onunla aynı sene beraber gelmiştik Lüleburgaz’a. Fikret ve İbrahim Boluspor’a gitti. Aydın da önce Boluspor’a gitmiş, oradan Fenerbahçe’ye transfer olmuştu.”
Gazeteden kesilmiş bir fotoğrafa bakıyoruz. O günlere ait ilginç bir anıyı hatırlayıp anlatıyor gol kralı. “Konyasporlu Naci var burada, Ali Osman’ın abisi. İlk sezonum bu. Gol krallığı için ikimiz çekişiyoruz. Sakatlıktan dolayı pek oynayamadım, lifim atıyordu. Son maçlarda kafa kafayayız. Ben sakatım, oynamıyorum. Konyaspor Cumartesi günü kendi maçını oynadı. Naci 23 golde kaldı. Ben de 23 goldeyim. Biz Kastamonu’yla oynayacağız son maçı, rakibimiz zayıf. Hoca, “Müjdat oyna da bir gol at, gol kralı ol,” dedi. Ben maça çıktım ama yürüyemiyorum. Seyirci başladı beni yuhalamaya. Ama ne goller kaçırıyoruz. Herkes bana gol attıracak ya, o yüzden bir sürü gol kaçtı. Ama benim gidecek halim yok. İlk yarının sonlarına doğru bizim Aydın aldı topu, hepsini geçti. Avut çizgisine geldi, topun üstüne bastı, beni bekliyor. Ben de 18’den seke seke gidiyorum. Aydın topun dibine bir vurdu, tam kafama geldi. Tak kafayı vurdum, gol. Ondan sonra ‘Hadi bana eyvallah,’ dedim ve çıktım oyundan. O arkadaşlığı düşün, o golü attırdı bana Aydın.”
İstanbulspor yılları
Lüleburgaz’da attığı gollerle İstanbul basını ve kulüplerinin dikkatini çeken Müjdat Karanfilci’nin ismi, spor sayfalarının manşetlerine çıkmaya başlamıştı. Gelgelelim, “Üç Büyükler”den birine transfer olması beklenen gol kralı, İstanbulspor’u tercih etmişti. “1971-72’de İstanbulspor’a geçtim. Çok gol attığım için Galatasaray, Fenerbahçe dahil bütün takımlar istiyor. Ben daha çok gencim, bizi yönlendirenler ‘Büyük takımlara gitme, rezil olursun, İstanbulspor’a git her zaman kral ol,’ diye telkinde bulundular. İstanbulspor çok sempatik bir takımdı, herkesin ikinci takımı gibiydi. Cemil, Alpaslan, Kasapoğlu, Arap Yılmaz, hep iyi isimler vardı takımda. İyi mi yaptık, kötü mü? Geleceğim açısından kötü yaptık. Fenerbahçeli veya Galatasaraylı Müjdat’la konuşacaktın ama şimdi Türkiyeli Müjdat’la konuşuyorsun. Mersin’de oynarken Fener bir kez daha istedi beni. O zaman nur içinde yatsın Kadri Aytaç, ‘Tamam Müjdat’ı size vereyim ama Cemil’le Alpaslan’ı bana verin,’ dedi. Mümkün değil tabii. Olmaması için öyle konuşmuştu. Kısmet değilmiş.”
“İstanbulspor’a ilk geldiğimde takımı Basri (Dirimlili) abi çalıştırıyordu. İstanbulspor tarihinde verilmemiş bir paraya transfer olmuştum. Bana 500 bin lira fiyat belirlenmişti. Sonra 350 bin liraya anlaştılar. 125 binini ben aldım, 225 bini kulüp aldı. Lüleburgazspor o parayla yepyeni bir takım kurdu ve ben ayrıldıktan sonra şampiyon olup ikinci lige çıktı. Şimdiki şartlara göre çok ufak ama o zamanın şartlarına göre çok büyük bir para. Gerçi benim aldığım 125 bin lirayla bir daire bile alınmıyordu ama futbolda müthiş bir paraydı. Düşün o yıl Türkiye’nin en büyük transferini yapıyorum ama o parayla İstanbul’da bir daire alamadım. Ancak bir kamyon alabildim. Onu başkanın fabrikasına verdim, çalıştırdım. Maaş gibi bir gelir oluyordu ama ondan da doğru dürüst bir kazancım olmadı çünkü başında değildim. Şoförün ne yaptığı belli değil, sık sık kaza oluyordu.”
Müjdat Karanfilci’nin talihsizliği, geldiği sezon İstanbulspor’un ikinci lige düşmesi olmuş. “Bir sezon birinci ligde oynadık ve o sene sonunda küme düştük. O takımla küme düşmemiz mucizeydi. Düştüğümüz sezon İstanbul’da Göztepe ile oynuyoruz. Nasıl goller kaçırıyoruz, Cemil giriyor kaçırıyor, ben giriyorum kaçırıyorum. Kaleci Ali de yıldız oldu. Benim bir topumu çıkardı doksandan, bir kalecinin çıkarması mümkün değil. Fevzi orta sahadan, benden gitsin diye topa bir vurdu, biliyorsun o da toplara nasıl vuruyordu – gol oldu mu o top yarı sahadan. 1-0 yendiler bizi. O takımı şu anda lige koy, şampiyonluğa oynar. Kimler yoktu ki o kadroda, ama küme düştük. Niye? Sahipsiziz çünkü, sahamız yok. Antrenmandan antrenmana birbirimizi görüyoruz. Düşün, birinci ligdesin, lojman yok, saha yok. Hayret edersin, ben Lüleburgaz’dan İstanbul’a gidip geliyordum. Bana kalacak yer vermemişlerdi. Kimse de nereden geliyorsun, ne yapıyorsun diye sormuyordu. Antrenman bitince 150 kilometre yolu geri dönüyordum, üç saat. İlerleyen zamanlarda ev kiraladım. Annemi, babamı Gelibolu’dan getirdim, öyle kaldım İstanbul’da. Kendi sahamız yoktu, antrenman için Şeref Stadı’nı kullanıyorduk Beşiktaş’la ortak olarak. O zaman kulüp antrenman primi veriyordu bize. Devamlı katıldığın zaman ay sonunda çizelge vardı, kim fazla katıldıysa ona göre prim verilirdi. Hiçbir zaman tam takım olamazdık. Ancak bir gece kampa aldıkları zaman birbirimizi görüyorduk. Kampları genelde Mahmut Baler’in Florya taraflarındaki Baler Otelinde yapardık. Birinci ligde Yeniköy’de bir otelde kampa girerdik. Otelin önü denizdi. Arap Yılmaz balık hastasıydı, her kampta gece otelin önünden balık tutardı. Bir transferimde Hayri Aydıner bana Renault 12 araba aldı. Ben o arabayla İstanbul trafiğine girip şoförlüğü öğrendim. O kadar boştu o zamanlar caddeler.”
“İstanbulspor’la bütün liglerde oynadım. Birinci, ikinci, üçüncü lig, her kademede. Ben geldiğimde başkan Hayri Aydıner’di. Dökümay fabrikasının sahibiydi. Nirun Şahingiray vardı. Sonra eski başkan Ali Sohtorik tekrar başkan oldu. İstanbulspor’da fazla para verilmezdi oyunculara. Bir sene benim sözleşmem bitmişti. Kulübün sözleşmeyi yenilemek için parası yok. Takım kaptanıyım. Baktım Ali Sohtorik gözümün içine bakıyor. Üzülmeyin, ben notere gider, boş mukaveleyi imzalarım dedim. Bir mutlu oldular, anlatamam. Tabii ben kaptan olarak boş mukaveleyi imzaladığım için diğerleri de imza attı. O sene takımı muhafaza edebildik, yoksa kulüp lav olacaktı. Hiçbir gelir yoktu. Sonra Arap Güngör (Tetik) abi geldi. O da İstanbulspor’u canından çok seviyordu. Hep bedava çalıştı.”
Giresunspor ve yeniden birinci lig
Birinci ligde katıldığı İstanbulspor’un önce ikinci lige, iki sene sonra da üçüncü lige düşüşüne tanıklık eden Müjdat Karanfilci, 1975-76 sezonunda Giresunspor forması giymiş. “Giresunspor’a kiralık gittim. İstanbulspor üçüncü ligdeydi o zaman. Orada da yarım sezon için gitmeme rağmen çok goller attım. 13tane gol attım. Cemil 15 golle gol kralı olmuştu. Ben ikinci oldum. Cüneyt Tanman da Galatasaray’dan kiralık olarak gelmişti. Giresun alt sıralardaydı. Cüneyt’le biz gittikten sonra bir toparlandı, ligi altıncı bitirdik. Birinci lige dönüp o golleri atınca, yine herkesin dikkatini çektim.”
“Giresun’da Datcu abi kalecimizdi. Ne iyi kaleciydi. İyi yer tutan bir Şenol Güneş, bir de o. Plonjon filan yapmazdı. O kadar güzel yer tutan adam görmedim ben. Son haftalara doğru Beşiktaş’la oynuyorduk. Beşiktaş’ın küme düşme ihtimali vardı. Ben bir gol attım, 1-0 galibiz. O zaman galibiyeti iki puan veriliyordu. Son dakikalar oynanıyor. Maç uzadıkça uzuyor, 90 dakika oldu bir türlü bitmiyor, seyirci çıldırıyor. Bizim stoper ceza sahasıyla avut çizgisinin bitiştiği yerde gelen bir topu göğsüyle kornere attı. Hakem onu gördü, hemen penaltıyı verdi. Bizim Datcu abi delirdi, kaleye geçmem diyor bir türlü. Onu zar zor ikna ettik, geçti kaleye ama ne yaptı biliyor musun? Dayandı direğe, arkasını döndü. Bugünkü basın olsa yer yerinden oynar. Santrfor Sinan attı penaltıyı, 1-1 oldu. Hakem maçı bitirdi ama saha nasıl karıştı. Herkes sahanın içine girdi. Biz ceza aldık o maç yüzünden.”
O yıl Giresunspor için başarılı geçmesine rağmen Müjdat Karanfilci, sezon sonunda takımdan ayrılmış. Bu kez Karadeniz’den Akdeniz’e inmiş ve tekrar birinci lige yükselen Mersin İdman Yurdu formasıyla top koşturmaya devam etmiş. “Giresun’a gittikten sonra talihim döndü. Fakat Giresun’da kalmadım çünkü kulüp çok para veremezdi. 75 bin liraya anlaştık Giresun’la. O sene evleniyordum. O yüzden 50 bin lira peşin istedim, onlar da kabul etti. O parayla evlenip, evimi döşedim. Sezon sonunda Beşiktaş, Galatasaray ve diğer takımlar istedi yine. O zaman 250 bin lira istiyordum. Bir kulübün yöneticisi, ‘Seni alırım ama aldığın paradan 100 bin lira ben alırım,’ dedi. Soyunma odasında, altta ikimiz konuşuyorduk. Ben kabul etmedim. Beşiktaş’ta Gündüz Tekin Onay hocaydı. Gittim konuştum, anlaştık. Fakat Balıkesirspor santrforu Özer vardı, onunla da konuşmuşlar. Sonra ne oldu bilmiyorum, onu tercih ettiler. Rahmetli Kadri Aytaç hem beni hem futbolumu çok severdi; geldi aldı beni, Mersin’e götürdü.”
Mersin’de de istikrarlı futbolunu sürdürmüş Müjdat Karanfilci. Bu başarısı sonucu Metin Türel tarafından A milli takım kadrosuna çağrılmış. “Aslında ilk kez Lüleburgaz’da oynarken ümit milli oldum. Üçüncü ligden seçilen ilk futbolcu benim.” 30 Ekim 1977’de İzmir’de, Avusturya ile oynadığımız o unutulmaz Dünya Kupası eleme maçını yedek kulübesinde seyretmiş. “O Avusturya maçından çok ümitliydim. 1-0 mağlubuz, şimdi beni sokacak diye düşündüm ama Gökmen oynadı. O yoktu kadroda, sonra çağrılmıştı.” Mersin’de gollerine devam edince İstanbul basınının gündeminden düşmemiş. “Mersin’de oynarken Fenerbahçe ile 2-2 berabere kaldık. İki golü de ben atmıştım. Necmi Tanyolaç ‘Mersin’deki gariban Müller’ başlıklı bir yazı yazmıştı.”
Haftanın süper futbolcusu seçildiğine dair gazete kupürünü görünce futbol tarzının nasıl olduğunu soruyoruz, anlatıyor: “Ben çok süratliydim. Hatta süratimden dolayı Tavşan Müjdat ismini taktılar. Beni kimse yakalayamazdı. Cemil’le ikimiz çift santrfor oynuyorduk. O çıkış anında çok iyiydi, 10 metrede müthiş bir çıkış yapardı. Onu kimse tutamazdı. Benim çıkışım da ona yakındı ama ondan sonra giderek artan bir süratim vardı. 10 metrede Cemil beni yüzde yüz geçer ama ondan sonra ben onu sollardım. İki ayağımı da kullanıyordum ama golleri daha çok sağ ayağımla atardım. Kafa gollerim de vardı. Frikik hiç atmazdım. Gol krallığına gittiğim zaman penaltı atardım ama çok atmazdım yine de. Çok heyecanlanıyordum atarken. Kasapoğlu gibi penaltı atan görmedim.”
Demirsporlular tarafından kaçırılış
İki sezon Mersin’de oynayan Müjdat Karanfilci, 1978-79 sezonundan itibaren komşu kentin takımı Adana Demirspor’un formasını giymeye başlamış. “Mersin’de mukavelem bitince Adana Demirspor kaçırdı. Allah rahmet eylesin, Ali İhsan Sabancı Demirspor’un hastasıydı. Bir gece arabayı dayadılar evin önüne. Beni yine çok kulüp istiyordu. Rahmetli Muharrem Gülergin zaten Demirspor’un her şeyiydi. Ali İhsan Sabancı’yla ikisi eve geldiler. Fakat transfer sezonunun başlamasına 15 gün vardı. Benim Diyarbakırspor’a sözüm vardı. Onlardan galiba iki bin lira bir para almıştım, kapora olarak. Aşiret reisi olan bir başkanı vardı kulübün. Bu durumu söyleyince, ‘Sen merak etme, biz hallederiz,’ dedi Demirsporlular. Ben parayı onlara verdim, biz veririz dediler. İskenderun Arsuz’da Muharrem abinin (Adana Demirspor’un efsanevi futbolcusu, yüzücü, sutopçu, atlet Muharrem Gülergin) bir yazlığı vardı. 15 gün beni orada sakladılar. Muharrem Gülergin bütün idarecilerden forsluydu, her şey ona sorulurdu. Sonra Adana’ya geldik imza atmak için. Eşim o sırada hamile, çocuk doğdu doğacak. Eşim şeker hastasıydı, riskli bir doğum olacaktı. O yüzden onu fazla gezdirmek istemiyordum. Adana’ya gelip Sürmeli Oteline yerleştik. Başımda iki tane nöbetçi duruyor. Neyse transfer dönemi geldi, imzayı atıp Adana Demirsporlu oldum. Mersin’den evi taşıdım, o sırada eşim sağ salim bir doğum yaptı.”
Adana Demirspor’da altı sezon geçiren Karanfilci unutulmaz anılar yaşamış. 1980-81 sezonunda, Doğan Emültay’ın ayrılması ardından teknik direktörlüğe Coşkun Özarı getirilmiş. Ligin son haftasında Trabzonspor’u 3-2 yenerek kümede kaldıkları maçta o da gol atarak görevini yapmış. Demirspor’un 85. dakikada kaydedilen üçüncü golle galip geldiği bu maçtan sonra Coşkun hoca, yaşadığı gerilim, heyecan ve sevinçten ötürü baygınlık geçirmiş. Ertesi sezonun ilk yarısını ikinci sırada bitirmelerine rağmen ikinci yarıda art arda yaşadıkları puan kayıplarıyla alt sıralara inmeleri de unutamadığı olaylardan. Ülkenin en önemli derbi çekişmelerinden biri olan Adanaspor-Adana Demirspor maçlarını sorduğumuz zaman, “Adanaspor’u yenince daha fazla prim alırdık,” diyen Karanfilci, bu rekabetin boyutunu ortaya koyuyor.
Müjdat Karanfilci, yaşıtlarının futbolu bırakmaya başladığı bir dönemde, 1983-84 sezonunda Karşıyaka’ya transfer olmuş ve ikinci lig ekibinin şampiyonluk iddiasında büyük pay sahibi olmuş. “84’te Karşıyaka’ya geldiğim zaman şampiyonluk için Samsun’la çekiştik. Yensek biz şampiyon olacaktık. Samsun bizi burada 1-0 yendi. Golü Tanju atmıştı. Olacak şey değil, bir fotoğrafım var. O top gol olmadı. Direğe asıldım, topa kafa vuracağım. Fakat ben de kafa vuramadım. Top üst ağlara düştü. Sonra rahmetli Tamer Kaptan’ın geldiği zaman şampiyon olduk. Karşıyaka’da toplam dört sezon geçirdim ama bunun ikisinde kiralık olarak dışarda oynadım. Bir sezon Isparta’ya gittim, üçüncü ligde. Yine bir sürü gol attım. Hocamız önce Baskın abiydi, sonra o ayrıldı, Turgay Meto geldi. Isparta’yı şampiyon yaptık. Ben Karşıyaka’ya döndüm. Turgay Hoca Yeni Salihlispor’a geçince, beni kiralık olarak aldı yine.”
Tecrübeli futbolcu, “artık futbolu bırakır” diye düşünenlere inat, oynamaya devam etmiş. “Ondan sonra da futbolu bırakmadım. Karşıyaka’nın amatör takımı da o sene üçüncü ligde oynuyordu. Başkan, ‘Takımın başına geç ister antrenör ol, ister oyuncu, istersen ikisini birden yap,’ dedi. Fakat üçüncü ligde oynayan Edremitspor çok iyi para teklif etti o günkü şartlarda. Ben halen kulübe bağlıydım ama amatörlüğe dönersem kulübün bir hakkı olmuyordu. Amatörlüğe döndüm ve Edremitspor’da antrenör-futbolcu olarak oynadım. Karşıyaka’da kalsam sadece maaşa oynayacaktım. Edremit’te çok güzel bir kadro kurdum. Sıkıştığımız zaman ben de oyuna giriyordum. Şimdi hocalık yapan Sait Karafırtınalar, Mesut ve İlker’i Altay’dan almıştım. Şampiyonluk için Uşakspor ve Akhisar’la çekiştik. Sonunda Uşakspor şampiyon oldu.”
40 yaşına ramak kala futbolu Edremit’te bırakan Müjdat Karanfilci, ardından teknik direktörlüğe başlamış ve birçok kulübü çalıştırmış. “Karşıyaka’da oynarken antrenör kursuna gittim. Milli oyunculara hak tanıdılar. Hepimizi bir kursa aldılar. Salihli, Isparta, Karşıyaka, Söke’de hocalık yaptım. Ardından Adana Demirspor ve Manisaspor dahil birçok takımı çalıştırdım. En son yedi-sekiz sene evvel Adana Demirspor’u çalıştırdım. Bir ara Geliboluspor’u üçüncü lige çıkardım. Benim için güzel bir hatıra oldu. Bir ara Lüleburgazspor’u da çalıştırdım. Takım küme düşmüş, herkes bırakmış. Sondan birinci durumda, 13 maç kala çağırdılar. Belediye başkanı arkadaşımdı. Kulüp başkanı da futbolcu arkadaşımdı. Belediye başkanı Gaziantep’te Belediyeler Birliği toplantısındaydı. Telefonda konuştuk. ‘Bana böyle bir teklif var, kulübün durumunu biliyorsun, sen ne diyorsun?’ diye sordum. ‘Düşmüş bir takım, kurtaramayız,’ dedi. ‘Sen karışma, arkamda mısın, değil misin? Sen onu söyle bana,’ dedim. ‘Tamam, madem öyle diyorsun, arkandayım,’ dedi. 13 maçta 10 galibiyet, 2 beraberlik ve 1 mağlubiyetle o takım kurtuldu. Tek mağlubiyeti İstanbul’da Yeni Bosna’dan aldık.”
Dinyakos
12 Ocak 2019
ASLAN PARCASI BUYUK KAPTAN SENINLE BIRLIKTE ISTANBULSPORDA OYNADIGIMIZ YILLAR EFSANE KARDESLIK DOLUYDU.HIC UNUTAMAM HELE INONU STADINDA SAMPIYONLUGA GIDEN GAZIANTEPI YENDIGIMIZ MACI SANA ASISTIMLE ATTIRDIGIM GOL SOYUNMA ODASINDA KEMAL ABININ TESFIK PRIMINI DAGITMASINI UNUTAMAM.