Dönemin güçlü takımlarından İstanbulspor’da Cemil diye bir oyuncu parlamaya başlamıştı. Çabuktu, süratliydi, yere sağlam basıyordu, yani düşürülmesi pek kolay değildi ve de fena şut atıyordu. O zaman yine dönemin Fenerbahçe Başkanı şimdi rahmetli Emin Cankurtaran bu oyuncuyu mutlaka renklerine bağlamalıydı. Hele hele bir gece lig maçında Fenerbahçe’yi tek başına sallamış ama maçı 3-2 zor bela Fenerbahçe kazanabilmişti. Hem de yine rahmetli stoper Yılmaz Şen’in golü ile…
Ve büyük macera başlıyordu. Cemil o sıralarda Sarıyer’de oturuyordu. En yakın dostu da, oralardaki tek bakkal dükkânı sahibi Şener’di. Ben bu bilgileri alır almaz Sarıyer’e doğruldum. O zamanlar o kadar problemliydi ki Sarıyer’e gitmek… Neyse, bizim rahmetli foto muhabiri Arif Işıldayan’la Cemil-Şener dostluğuna, kardeşliğine uzandık. Tanıştık, oturduk kahveler içtik, Cemil’in “Ha gitti ha gider” durumunu konuştuk. Ve bu tanış sonrasında Cemil ile Şener fırsat buldukça ve de çok sıkça bizim Cağaloğlu’ndaki Tercüman gazetesinden çıkmaz oldular. Tabii biz de duruma göre röportaj rekoruna doğru gittik. Bu arada Emin Başkan ile dönemin İstanbulspor Başkanı rahmetli Nirun Şahingiray arasındaki görüşmeler hız kazanmıştı.
Derkeeeen, Galatasaray’da Başkan Selahattin Beyazıt’ın devreye girdiği ortaya çıkmaz mı? Öyle ya Cemil’i alan neredeyse şampiyonluğu da cebe indirmiş sayılırdı. Bu arada Fenerbahçe tarafından Sultan Demircan isimli dönemin delikanlı bir kabadayısı devreye sokulmuştu. Rahmetli Sultan da, Cemil ve Şener de her gün bize geliyorlardı ya, o da sıkça kahvemizi içmeye uğruyordu. Arabasını da sonradan bizim gazetenin foto muhabiri olan adaşım ve kadim dostum Kemal Adar kullanırdı. Rahmetli Sultan’ın gönlü de Fenerbahçe’den yanaydı.
Ne transfer değil mi? Derkeeeen bir gün öğle vakitlerinde telefonum çaldı. Tabii cep değil, masadaki… Karşımda tanımadığım biri vardı… “Kemal Bey, ben Taksim’deki Divan Oteli’nin görevlilerindenim. Futbola da hastayım. Şu anda lobinin bir köşesinde İstanbulspor Başkanı ile Galatasaray Başkanı ateşli biçimde konuşuyorlar.” Telefonu kapatır kapatmaz rahmetli Arif’i yanıma alıp Divan’ın yolunu tuttuk. Hani şu Gezi rezaleti mimarlarının sığındığı otel… Arif’e dedim ki, “Ben onlara doğru yönelmeye başladığım andan itibaren elini deklanşörden ayırma…”
“Sen de nereden çıktın Kemal? Nasıl haberin oldu ki?” Bu sözler Selahattin Beyazıt ağabeye aitti. Hâlâ da rastladığımızda sohbetlerimiz devam eder. Ben de, “Sayın Başkanlar mesele Cemil meselesi değil mi?” diyecek oldum, onlar da ayağa kalkıp görüşmek üzere ayrıldılar.
Bu pazarlık toplantısına limon sıkmıştım. Tabii ki Arif’in çektiği fotoğraflarla ertesi gün sayfayı donattık. Ve “Cemil, şimdi Galatasaray yolunda” gibilerinden de bir başlık attık. Ne mi oldu? Ertesi gün Cemil ile Şener gazeteye geldiler. Gördüklerimizi anlattık. Zaten haberde de var dedik.
Evet, iş iyiden iyiye kızışmıştı. Birkaç gün sonra bir haber geldi. Bir gece kulübünde rahmetli Sultan dostum, İstanbulspor Başkanı’nın eğlendiği haberini alır almaz oraya yönelip Başkan’ı “ciddi” şekilde korkutmaz mı? Detay bende saklı… Nirun Şahingiray başkan da ertesi gün Emin Cankurtaran’ı arayıp, “Gelin, Cemil artık sizin. İmzalar atılsın, bu iş de bitsin” mesajı ile noktayı koymuştu. Evet, İstanbulspor da bu olaydan sonra dikiş tutturamadı. Taaa ki firari zengin aile alana kadar…
Bu Cemil-Şener-Emin Cankurtaran üçgeninde bir maç var ki sormayın gitsin… En iyi de kaleci dostum Yavuz bilir. Neyse o da burada kalsın. Yetti değil mi, bu sıcaktaki transfer ayından seçmeler?
Kemal Belgin
04.08.2019
Cemil Turan ile ilgili yazılar