Fenerbahçe 0-3 İstanbulspor (28.10.1968)

(26.10.1968 günü oynanması gerekirken Kuzey İrlanda Milli Maçı nedeniyle ertelendi ve bugün oynandı.)

Stat: Mithatpaşa

Hakem: Rudolf Kreitlein

Fenerbahçe: Ali Filibeli, Yılmaz Şen, Şükrü Birant, Ercan Aktuna (Dk. 46 Salim Görür), Numan Okumuş, Ziya Şengül, Selim Soydan (Dk. 72 Erdinç Sandalcı), Ion Nunweiller, Nedim Doğan, Abdullah Çevrim, Ogün Altıparmak

İstanbulspor: Yılmaz Urul, Yalçın Saner, Celal Sivrioğlu, Yıldırım İper, Bülent Buda, Türker Gülsoy, Bilge Tarhan, Cemil Turan, Ahmet Altuntaş, Kostas Kasapoğlu, Ahmet Gündoğdu

Goller: Dk. 40 Bilge Tarhan, Dk. 64 Bilge Tarhan, Dk. 88 Kostas Kasapoğlu (PEN) (İstanbulspor)

Türk futbolunun şampiyonluk tahtlarına ambargo koymuş, koca Fenerbahçe’nin «kara alınyazısı» daha mevsim başında yazılmıştı bizce. Avrupa Şampiyonasındaki büyük maçların humması içinde lige giren Sarı – Lâcivertlilerin iki cephede savaşamayacağı daha başlangıçtan belliydi. İlk yumruğu Eskişehirspor vurmuş, onu takiben güçlükle kurtarılan bir beraberlik, Fenerbahçe’yi ayakta groge olmuş bir boksöre benzetmişti. İşte İstanbulspor, bu durumdaki rakibine dün düşürücü yumruğunu vurmuştu, hem de üç defa,

DRAM BAŞLIYOR

Değişik tertibi içindeki Fenerbahçe oyuna iyi başladı. Forvet daha ilk dakikalardan itibaren inanılmaz pozisyonları cömertçe harcarken, İstanbulsporlular ani kontrataklarında hücum adamlarını defansın gerilerine sık sık kaçırıyorlardı. Cemil’in iki dalışını son anda kesen sarı –lacivertliler, üçüncüsünde ilk yumruğu yediler. 4 0. dakikada Kasapoğlu’nun sağdan ortaladığı topu Ali yumruklayamayınca, Bilge dönerek vurduğu şutla büyük dramın ilk sayfasını araladı 1-0… İlk yarıda sakatlanan Ercan’ın yerine Salim girdi ve bu skor değişmedi. Oyunun son yarısında Fenerbahçe gerilerindeki panik , aynen devam ediyor, yine Cemil’in  geliştirdiği bir kontratak, beraberlik ümitlerini silip götürüyordu. 64. dakikada Yılmaz’ın kaptırdığı topla sağdan kaçan Cemil, bir anda demarke vaziyetteki Bilge’yi gördü. Sert bir şut ve dramın çevrilen ikinci sayfası 2—0.

Ajax’ın 13 Kasım daki rakibi Fenerbahçe’nin bu maçını filme alan Hollandalı televizyoncuların da “artık bundan fazlası olmaz” diye kameralarını kapattıkları sırada, Alman hakem Kreitlein Fenerbahçe’nin büyük dramına adını yazan adam oldu. 88. dakikada soldan kaçan Ahmet’e Nunweiller’in müdahalesini penaltı ile cezalandıran Kreitlein, insaf hudutlarını aşıp İstanbulspor’a hiç de ihtiyacı olmayan üçüncü gol imkanını hazırladı. Kasapoğlu’nun nefis plasesi dramın kapanan son sayfası oluyordu: 3-0…

28 Ekim 1968’de, İstanbulspor’un Fenerbahçe’yi 3-0 yendiğimiz maç sonu Bilge omuzlarda

Ünlü üstat Halit Kıvanç ise maç yazısının başlangıcında kalemini şöyle oynatmıştı

BAYRAM maytapları, oyuncak füzeler, havai fişekler arasında Fenerbahçe dün bir ıslandı, bir ıslandı ki, sormayın! Ama muhakkak sorarsanız, cevabım kısa olacaktır: «Fenerbahçe Ajax’ı şaşırtmak için yenildi dün»

Sarı – Lâcivertliler bir baktılar, tribünde Hollanda televizyoncuları film çekiyorlar. Gerçek oyunlarını göstermemek için öyle çaba harcadılar ki, bunda da baştan sona başarıya ulaştılar. Bir takımın bu kadar kötü oynaması başka türlü yorumlanamazdı.

Durun durun, haksızlık etmeyelim. Dün Mithatpaşa Stadında bir de futbol takımı vardı sahada: Sarı -Siyahlı forma giymiş on bir genç… Ne yağmur diyorlar, ne rüzgâr diyorlar, ne de Fenerbahçe diyorlardı. Sadece futbolun iyisini oynamağa bakıyorlardı. Oynadılar… Ve kazandılar da. Hani tam deyimi ile «bileklerinin hakkıyla» bir “kazançtı bu.

Bir başka üstat İhsan Biricik’in maç yazısını ise şu şekilde düzenlemişti.

Ahmetler ve Bilge

Fenerbahçe dün Sonbahara nazire yaparcasına «Hazan yaprağı» gibi döküldü. Hem öyle bir dökülüş ki… Anlatılamaz, yazılamaz, ancak görmek lazımdı!.

«Bomba» gibi transferleriyle «Taş» gibi bir takım haline gelen İstanbulspor «Hazan yaprak» larını silkeleyen ve bir an önce süpürme heyecanı içinde olan Belediye Temizlik İşçisi gibiydi… Bir süpürdü, iki süpürdü sonra, sonra üçüncü defa silkeleyip cilâsını bile çekti!

Geride Yılmaz, beş, büyük hatasının üçünün golle sonuçlanmasını sinema  gibi seyredenken;. Numan, Şükrü, Selim ve hatta iyi başlamasına rağmen arkadaşlarına uyan Nunweiller, bir Cemil’i, iki Ahmet’leri, iki golün tabancası Bilge’yi tutamamanın, mühimsememenin acısını fena ödediler…

Şimdi Herr Molnar ne diyö o mühim değil belki ama, böyle devam ederse haber okuruz yakında; MOLNAR GİDİYO!…

Cihat Arman ise Fenerbahçe’nin oynadığı futbolu çağın gerisinde bulduğunu belirtiyordu.

1914 Futbolu

Fenerbahçe İstanbulspor’a az farklı yenildi. Evet, Sarı –Siyahlılar ilk devre bütün müdafaayı  geçip de kaleci Ali ile karşı karşıya kaldıkları anlarda biraz soğukkanlı ve tecrübeli olsalardı. fark beşe de çıkabilirdi.

Adı Fenerbahçe, rengi de sarı-lacivert olmasaydı dünkü takımı, herkes Mahalli Ligden özel maç için gelmiş bir takım zannederdi.

90 dakika şahsi gayretlerden kurtulamayan Nunweiller hariç, geri kalan bütün oyuncuları egoistçe oynamanın en büyük örneğini veren Fenerbahçe’nin 1914’deki futbol oyunu ile zaten galip gelmesi mümkün değildi. Kondisyon yetersizliği içinde görülen takımda, herkes topu ayağına yumak gibi sarmakla kördüğüm haline gelen hatların çözülüp açılması mümkün değildi.

Kuvvetli bir müdafaaya sahip diye bilinen Fenerbahçe geri dörtlüsünü hallaç pamuğu gibi dağıtan İstanbulspor karşısında tek çalışan adam Nunwelller oldu. Ne orta saha, ne de ileri dörtlüde oynayanların hiç birisi modern futbolun icaplarını yerine getiremediler. Ercan ve Yılmaz’ın büyük hataları yanında Numan’ın da devamlı gedik verişi İstanbulspor’a rahatça gol imkanları verdi. Topu yere indirmeyen, hatlar arasında irtibat kuramayan, açıklarla oynamayan, boşa kaçmayan, ver – kaçlara önem vermeyen, markaj yapmayıp demarkaja da giremeyen Fenerbahçe karşısında İstanbulspor bütün bu hareketleri fazlasıyla yaptı ve modem futbol örneği göstererek  alkışlandı. İki açığını geri oynatmakla, iki Fener bekini üzerleri çekip, boş saha temin eden ve Ahmet’le Cemili Fenerbahçe müdafaasının üzerinde oynatarak 4—4-2 şekline girip, kontrataklarla boş  sahalardan faydalanan Sarı -Siyahlılar, orta saha hakimiyetini de kurarak bu taktiği mükemmel uyguladılar ve gollerini rahatlıkla attılar. Bütün sahada dolaşmadık yer bırakmayan Kasaboğlu, takımının güzel oyununu kuran, istediği zaman oyunu ağırlaştırıp, istediği an atağa kaldıran hürriyet içinde çalıştı ve oyunu ile galibiyetin başlıca âmili oldu.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir