(27.09.1969’da oynanması gerekirken Galatasaray’ın Avrupa Kupası maçı nedeniyle ertelendi ve bugün oynandı.)
Stat: Ali Sami Yen
Hakem: Nejat Şener
Galatasaray: Yasin Özdenak, Ali Elveren (Dk. 79 Bilgin Nesil), Ergün Acuner, Muzaffer Sipahi, Akın Aksaçlı, Mehmet Oğuz, Talat Özkarslı, Uğur Köken, Ayhan Elmastaşoğlu, Gökmen Özdenak, Olcay Başarır
İstanbulspor: Yılmaz Urul, Yalçın Saner, Alpaslan Eratlı, Türker Gülsoy, Bülent Buda, Yıldırım İper, Ahmet Gündoğdu, Cemil Turan (Dk. 68 Celal Sivrioğlu), Bilge Tarhan, Ömer Ünal, Kostas Kasapoğlu (Dk. 62 Zorbay Kalkan)
Goller: Dk. 18 Gökmen Özdenak, Dk. 86 Ergün Acuner (Galatasaray), Dk. 10 Ömer Ünal, Dk. 61 Kostas Kasapoğlu (PEN), Dk. 77 Yalçın Saner (İstanbulspor)
Kasabın kestiği kurbanın «uğur» u, Kasaboğlu’nun attığı golle sona erdi. Galatasaray’lılar maçtan önce soyunma odalarının önünde kurban kesmişlerdi, belki uğurlu gelir diye. Ama, İstanbulspor’un kurbanı oldular…
Üst üste altı maç ve hala Sarı-Kırmızı’lı takımın iki puan siftahı yok. Futbolcular isteksiz, gol atacak adamı mumla arasanız yok.. Şut çeken yok. Doğru dürüst pas veren yok.. işte çetin ceviz İstanbulspor da bu yoklardan faydalanmasını bilince, Galatasaray’a tam üç gol atı.
Bir Cemil vardı İstanbulspor’da.. Ayağına topu aldığı zaman, Galatasaray müdafaasını titreten..Karşısına Muzaffer’i koydular olmadı, tutamadı.. Ergün’ü denediler, o da olmadı.. Kısacası yıktı Cemil Galatasaray müdafaasını..
Galatasaray’da şut atan adam yok demiştik… Doğru. Forvetle hepsi çalım sevdasına düşmüşler, şahsi gayretleri ile bir şeyler yapmaya, çalışmışlardı.. Ancak sağlam İstanbulspor defansı bu akınları kolaylıkla kesti. Sadece Ergün bir – iki şut denemesi yaptı, onlardan biri de faulden gol oldu…
Nedendir bilinmez, seyirci hakemde aradı bütün suçu.
Hakem ne yapmıştı?
“Penaltıyı haksız mı vermişti? Galatasaray’ın bir golünü mü iptal etmişti. Yoksa bir kaide hatası mı yapmıştı” Üstelik de hakem, görmediği ilk Galatasaray golünde yan hakeme itimat etmiş ve itirazları dinlememişti bile… Hayır hayır. Bir – iki ufak hata dışında, Şener maçı pekala da iyi yönetti..
İstanbulspor, Olcay’ın pası ile dalan Ayhan’ın şutunun iç direkten dönmesinden sonra Galatasaray kalesine yerleşmişti.. Yedinci dakikada savuşturulan bu tehlikeden üç dakika sonra, Ömer, gerilerden gelen topu kaptı ve Talat’ı zarif bir çalımla yere yıkarak, filelere mıhladı.
Sonra Galatasaray’ın silkindiğini gördük.. Sarı-siyahlı kalenin sıkıştığı bir sırada, Gökmen müdafaadan dönen şutunu ikinci kere kaleye gönderdi, Yalçın çevirdi bunu, fakat kalenin içinde olmuştu müdahale ve hakem de golü vermişti.. Devre Sarı-Siyah’lıların üstünlüğü altında son buldu..
İkinci yarıda, 61. dakikada Cemil, gerilerden kaptığı topla sarı-kırmızılı müdafaayı bir anda aştı, golü atıyordu, Muzafferin ayak, darbesi ile kendini yerde buldu… Hakem penaltı verdi… Kasaboğlu yaptı vuruşu 2-1..
Galatasaray şaşırmıştı, artık sahada ne yaptığımı bilmez bir şekilde dolaşıyordu futbolcular… Ve 77, dakika dolarken, bu defa Yalçın’ı gördük sahnede, Herkes «Nereye gidiyor? diye merakla bakarken, o bir . iki kişiyi geçti, sonra da solu ile üçüncül golü Galatasaray kalesine gönderdi…
Maçın bu sonuçla biteceği sanılırken, 86. dakikada Ergün, hakemin verdiği bir ceza vuruşunu Sarı – Sİyah’lı müdafaanın uyumasından da istifade ederek ve direğe çarptırarak filelere taktı.. Gol Galatasaray’ı biraz olsun ümitlendirmişti… Fakat maçın bitmesine de o kadar az vakit kalmıştı ki…
Gündüz Kılıç’ın maç yazısı ise aşağıda:
Bu maçta Galatasaray’dan, İstanbulspor’a oranla daha az isim ve daha az resim olacak. Yoo! katiyen yenildikleri için değil. Takımda sarı-kırmızı renklerle oldum olasıya bağdaşmış, âdeta o renklere yapışmış geleneksel duygudan, Galatasaraylılık ruhundan yoksun adamların çok olduğundan… Yoksa Galatasaray’da, futbolcu mu yok? Hem de gerçek anlamı ile futbolu mu yok? Üç, dördü hariç, hepsi de sapına kadar futbolcu. Dünkü İstanbulspor’a gelince, onların muhakkak ki böyle futbolcuları azdı, ama İstanbulsporlulukları tam olan futbolcuları çoktu. Böylelikle de sayı tabelâsında ileri geçen de tabii İstanbulspor oldu..
Futbolun mayasında acayip yenilgiler vardır. Bazen cidden iyi oynayan, rakiplerini ezip perişan eden takımlar da yenilebilirler. Gerçek futbol adamları da bu tür yenilgilere «Futbol tuhaf bir oyundur» deyip geçerler. Fakat dünkü Galatasaray böylesine bir acayipliğin kurbanı olmuş takım değildi… Sanki yenilmeyi veya başındakilerinin haftalardan beri söylediği gibi, «Biz artık bu işte sahiden yokuz» demeyi istiyordu… Artık gelelim dünkü maçın isimlerine ve resimlerine
CEMİL: Sakatmış, zorla sahaya çıkmış. Fakat ne imanlı, ne dürüst bir genç ki bunu zerre kadar hissettirmedi.. Alışa geldiğimiz gibi sakatlığını bir mazeret simidi gibi kemirmedi… Kendine güveni, kontrolü, topsuz oyunu çok iyi idi. Onun olumlu hareketlerini seyrederken, gerçek futbola uyan aksiyonlarından zevklenirken hep içim cız ediyordu.. O da bir çoklarına uyup, ortama kafa tutamayıp ufalanıp gidecek, daha büyüyemeyecek diye…
YILMAZ: Hakkında her gün bir çok şeyler işitip üzüldüğümüz adam.. Ama ne de büyük kabiliyet.. At, atamazsın; sat, satamazsın. Dün’de direklerin arasında ikinci goldeki yanlış, peşin kararı hariç gerçekten bir kaleciydi.. Ama ne olacak?.. Yani yarın ne olacak?.. Kim iddia edebilir ki olağanüstü meziyetlerine rağmen Türkiye’nin en iyi kalecisi olabilecek?. «Yılmaz bu gece kimbilir nerede sabahlayacak?» diyecek herkes. Az da zaman kalmış artık önünde… Yılmaz Ah bir herkesi susturabilsen ve kendine tartışmasız memleketin en iyi kalecisi dedirtebilsen… Gereken feragat ve fedakarlıkları yapıp bunu dedirtemezsen, yazık olacak sana.
TÜRKER: Bana bir takım kur deseler İlk önce her zaman hayranı olduğum Sanlı, sonra da Türker gelir aklıma. Biliyorum bıyık altından gülenleriniz var.. Fakat bence her maçta, her şeyini ortaya koyan memleketimizdeki ender futbolculardan biri Türker.. Sağlam, gerçekçi, mütevazi ve inançlı…
YALÇIN: Pozisyon tekniği, sür’ati, çabukluğu, sür’ati intikali, her şeyi, her şeyi ile cidden büyük bir bek…Gelgelelim çok kere umursamaz, ilerlemeğe, daha büyük olmağa aldırmaz bir tip Yalçın… Kendisini bu işe gerektiği kadar vermiyor gibi… İşini gerçekten sevmiyor da, yaşamak için futbola katlanıyor gibi.. Dileğimiz onun, «Benim gerçek işim futboldur» demesi ve bunu sahada her maçta ispat etmesidir… Neydi dün o üçüncü gole giderken ve golü atarken ki mücessemleşen inancı…
BÜYÜK AHMET: İki sağlam ciğer, okkalı bir yürek ve bunların sayesinde sahada basmadık yer bırakmayan kuvvetli bacaklar… İşte B. Ahmet… Tekniği az, pozisyon taktiği, anlayışı zayıf, fakat her yerde, her tehlikeye göğüs geren bir görünmez kahramandı dün B. Ahmet.
ERGÜN: Belli ki içi içini yiyor. Yenilgiyi hazmedemiyor… Belki Galatasaray için; belki de kendisi için.. Didiniyor, didiniyor.. Üstelik futbolu da adamakıllı biliyor. Ama, ikinci devre Cemil’in gardiyanı yaptılar onu. Halbuki İstanbulspor ona gardiyanlar aramalıydı.. Bu endişeden kurtulunca da pek tabil rahatladı…
MEHMET: Futbolcu, tepesinden tırnağına kadar… Fakat nedir o herkese o yan bakış, tepeden bakış?.. İşler çapraza girince de yavaş , yavaş oyunu bırakış.. Geçen gün Lefter’i gördüm. Futbolcu olarak gelmiş geçmişlerin en büyüğü Lefter’i… Bana, «Ağabey» dedi. «Galatasaray maçlarına koşuyorum sırf Mehmet’i görmek için.» Haklıydı Lefter, Çünkü ben de aynı zevkle izliyorum Mehmet’i… Yalnız Mehmet şunu iyi bilmeli ki, sahada, büyük olduklarını jestlerle, pozlarla da göstermeğe yeltenenler; er geç Lefter ve benim gibilerinin sevgilerini kaybederler…