İstanbulspor Kulübünün unutulmaz futbolcusu, kurucu üyesi ve yöneticisi, Sarı-Siyah renklere gönül ve emek veren Hasan Ekin 1910 yılında Tarsus’da doğdu.
Futbola öğrenimini yaptığı İstanbul Erkek Lisesi’nde başladı. İstanbulspor Kulübü’nde yetişip parladı. Takımın defanstaki bel kemiği olarak tanındı.
Selahattin Almay’dan sonra Ay-Yıldızlı forma altında yer alan ikinci İstanbulsporlu futbolcu olma şerefine 4 Kasım 1932 tarihinde Bulgaristan ile yapılan maçta erişti. Başarılı futbol hayatı yalnız Sarı-Siyah forma altında geçti. Türkiye şampiyonu olan kadromuzda da yer alan ve 11 sezon İstanbulspor forması ile mücadele eden Ekin, 127 defa Sarı-Siyahlı formayı giyip 14 gol atma başarısı gösterdi.
İstanbulspor forması altında futbol hayatını noktaladıktan sonra kulübün yönetim kurullarında uzun yıllar görev yaptı. Futbol Federasyonu’nda çeşitli görevler üstlendi, başarılı bir yönetici olarak tanındı.
1967 senesinin 19 Şubat günü aramızdan ayrılan ve Edirnekapı Şehitliğinde toprağa verilen, Sarı-Siyah gönüllüsü Hasan Ekin’i sevgi, saygı ve rahmetle anıyoruz.
Hasan Ekin’in ölümü Necmi Tanyolaç’ın kaleminden:
Şişli Çocuk Hastanesine önceki gece yarısı bir ceset getirildi. Olayın ilk tanıkları 3 kişiydi. Kendi otomobilleriyle evlerine giderken Şişli’nin arka caddelerinden birinde, bir kenara yıkılıp, kalan cesedi görmüş ve Şişli Çocuk Hastahanesine getirmişlerdi…
Cesedin kimliğini ortaya çıkaracak tek işaret , Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğüne ait bir serbest giriş kartıydı. Özerindeki isim hanesinde şunlar okunuyordu: Hasan Ekin..
Olay polis bültenlerine şöyle geçti; Şişlide, bir sinema civarını 50, 55 yaşlarında gözüken ve adının sonradan Hasan Ekin olduğu anlaşılan bir kişi ölü bulunmuştu. Kimse fark etmedi sokakta ölen adamın, zamanında ölümü düşünmeyecek kadar varlıklı ve rahat biri olduğunu.
Aradan 18 saat geçti, cesede kimse sahip çıkmıyordu. Anadolu Ajansından Sait Nil telefon etti: “Bizim Hasan olmasın” diyordu.. Bizde hastaneye telefon edip, aynı şeyi soruyorduk: “ Ölen, bizim Hasan Ekin ağabeyimiz olmasın” Hastane soruyu cevapsız bırakıyordu. Teşhis için zamanı beklemek gerektiğini belirtiyor ve “sahipsiz cesedin” aranan Hasan Ekin olup olmadığının ancak bugün belli olacağını bildiriliyordu…
Eşfak Aykaç’ı telefonla aradık. Ekin’in artık normal bir hayat yaşamadığını, kendini alkole verdiğini bildiği halde şaşkına döndü. “Çok meraktayız“ diyorduk, “Hastahaneye gidip cesedi görmeye yüreğin dayanır mı”. Aykaç’la otomobilde giderken hep Hasan Ekin’in Milli Takım yöneticiliği yaptığı günlerden konuşuyorduk. Aykaç, Ekin’in çakıl taşı gibi para harcadığını, futbol ve kulüp işlerine yatırdığı servetle, hayatının sonuna kadar rahatça geçineceğini, söylüyordu. Ve hepimiz hastahanedeki cesedin bizim Hasan Ekin’e ait olmamasını diliyorduk.
Ve kader Hasan Polat Federasyonunun eski tek seçicisi Eşfak Aykaç’la, o Federasyonun başarılı yöneticisi Hasan Ekini bir hastahanenin en alt katında bulunan bir buzhanede karşılaştırdı.. Aykaç, titreyen adımlarla odaya girmiş ve çıkarken gözleri yaşlı şöyle demişti: “Yazık, Bizim Hasan”
Sonra çıkarken Doktor Hakkı Salman da bir iki laf etti. İstanbul Lisesinden tanırmış Hasan Ekin’i «Acem Hasan derdik, hepimiz ona.» dedi.
Bir zamanlar futbola ve futbolun sınırları içindeki her şeye, herkese ikramı bir itiyad haline getiren, Milli Takım futbolcularına cebinden ; prim ödeyen Hasan Ekin artık aramızda değildi. Hayat şemsiyesi, birden tersine dönen, evinden, eşinden ve işinden olan Ekin’den geriye bir yığın hatıra ile birlikle cebinden çıkan 3 kolonluk toto kuponu ile 95 lira 50 kuruş kalmıştı.