İstanbulspor forması altında 4 defa Genç Milli takımının formasını giyen Semih Tüzün’ün 27 Ekim 2017 tarihinde Dinyakos’da yayınlanan yazısını yayınlıyoruz.
Semih Tüzün: Hava Toplarının Hakimi
Futbol tarihimizde yetenekli olduğu halde sakatlık yüzünden sahalara erkenden veda etmek zorunda kalan nice futbolcudan biri Semih Tüzün. Eyüp’te başlayan futbol yaşamında, nice İstanbullu genç futbolcu gibi onun yolu da Ali Mortaş’la ve İstanbulspor’la kesişmiş. Kısa bir Fenerbahçe macerasının ardından son durak İzmirspor olmuş. Lakin bitmek bilmeyen sakatlıklar sonucu otuzuna varmadan futbolu bırakmış. Hayat hikâyesini ondan dinliyoruz: “1940’ta Eyüp’te doğdum. Aile büyüklerimizi Kazım Karabekir Paşa Kars’tan getirmiş. Besteci Ferit Tüzün benim amcamın oğludur. Benim babam posta müvezziiydi. Babaları Feshane fabrikasının başkatibiymiş. Babam 16 yaşındayken babasını kaybedince Kazım Karabekir Paşa onu postaneye sokmuş. Biz iki erkek iki kız, toplam dört kardeştik. En büyükleri benim. Top oynamaya çocukken mahalle arasında başladık. Eyüp’te Celal Hoca vardı, takımın malzemecisiydi ama bizi yetiştiren o. Genç takıma bakardı. Vefa’da malzemecilik yapmış, orada da çok adam yetiştirdi. Beni de 16 yaşındayken Eyüp genç takımına aldı. Oradan İstanbulspor genç takımına geçtim.”
İstanbulspor’a nasıl geçtiğini şöyle anlatıyor Semih Tüzün: “Celal abi, Ali Mortaş’ın sağ koluydu. Ben Eyüp genç takımında oynarken, ‘İyi bir futbolcu var, hemen kap’ diyor. Ali Mortaş beni görmeye geldi. Ben son derece zayıf bir çocuğum o zaman. Meğer bende apandist varmış. Bir gün maç sırasında bayıldım. Mortaş beni hemen Gureba Hastanesine götürmüş. Hemen ameliyat ettiler. Nur içinde yatsın, Mortaş bana nasıl baktı biliyor musun. Nargile içerdi o. Laleli’de bir nargile kahvesi vardı, orada otururdu. İki üç günde bir giderdim kahveye, bana iki onluk verirdi. ‘Yemek yemen için veriyorum,’ derdi. Arap Ahmet, Erkan Velioğlu, Nazım, ben, Ercan Aktuna – İstanbulspor genç takımının kafa oyuncularıydık. Herkes sıraya girerdi, 5 lira alırdı. Ben aldıktan sonra, ‘Sen bir daha sıraya gir,’ derdi. İstanbulspor futbolcu makinesiydi o zaman. Eğer genç takımda güzel oynuyorsan, ertesi gün A takımda oynardın. Hiçbir takımda olmadı bu. Hiçbir takım İstanbulspor kadar futbolcu üretmedi. Ali Mortaş Acem kökenliydi, halı tüccarıydı. Baba Hakkı’nın Eminönü’nde, Yeni Cami’nin arkasındaki büyük bir handa avukat yazıhanesi vardı. Ali Baba’nın yazıhanesi de oradaydı.”
1957’de İstanbulspor genç takımına giren Semih Tüzün, Milli Lig’in ilk sezonunda (1959) A takımda oynamış. Hava toplarına hakimiyetiyle dikkat çekince, genç milli takıma da seçilmiş. “İstanbulspor genç takımında bir sene oynadım. Bir sene de A takımda oynadım. Milli Lig kuruldu 1959 senesinde. Toplam iki senem orada geçti. O sırada genç milli takıma da seçildim 1959’da. Bulgaristan’a turnuvaya gittik. Cihat Arman ile Gündüz Kılıç antrenörümüzdü. Maçların arasında geziye götürüyorlardı bizi. Bir dağa çıkardılar. Her taraf kar kaplı. Katılan bütün takımlar orada. Gündüz abinin karısı Melahat abla da geziye katılmıştı. Gündüz abi dağa gelmemişti o gün. ‘Eyüplü, Melahat sana emanet,’ dedi. O sırada İtalyanlar, Bulgarlar kartopu atmaya başladı birbirine. Bir kartopu Melahat ablanın kulağına geldi. Küpe kulağını yırtınca kanamaya başladı. Gündüz abiye nasıl mahcup oldum, anlatamam.”
İstanbulspor dönemi toplam iki sezon sürmüş Semih Tüzün’ün. Fakat birçok sarı-siyahlı futbolcu gibi üç büyük takımdan birine değil, eski kulübüne dönmüş. “Erkek kardeşimin kayınpederi Osman Özer İstanbul milletvekiliydi. Bizim mahallemizin abisiydi. Ben o zaman genç milli takımdan döndüm, İstanbulspor’da oynamaya başladım. Benim esas yerim santrhaftı ama orada sağ bek oynuyordum. Sezon bitti, beni Karagümrük kaçırdı. Fakat ben bir gün evvel kahvede otururken Osman abi yanıma gelmişti. ‘Eyüp takımına geleceksin, sana 5.000 lira verdireceğim,’ dedi. 1959 senesinde iyi paraydı. Akşam bana imza attırıp parayı verdiler. Ertesi gün kahvede otururken Karagümrük amigoları beni alıp Fahri Somer’in önüne getirdiler. Fahri Somer, ‘Sana 15.000 lira vereceğim,’ dedi. Ben kabul edince, ‘Sen şimdi git, kimseye söyleme,’ dedi. Fakat Eyüplü idareciler evrakı akşamdan muameleye koymuşlar. Fehmi Tuna diye bir idareci vardı, çok kurnazdı. Ertesi sabah Karagümrüklü idareciler Sıraselviler’deki bölge müdürlüğü binasına geliyorlar. Fakat bakıyorlar iş bitmiş. Eyüplüler beni alıp Erdek’e kaçırdılar.”
İstanbul’un tarihî kulüplerinden Eyüp, 1959-60 sezonu İstanbul Profesyonel Mahalli Ligi’nde Taksim takımıyla büyük bir çekişme yaşadıktan sonra şampiyonluğu kazanmış. “O sezon Eyüp’te santrhaf olarak oynadım. Mahalli Lig’de Taksim takımı vardı, Beyoğluspor vardı. Taksim’de Vefalı Garbis oynuyordu. Topa Eyfel Kulesi gibi dikiliyordu ama onun üstünden kafayı vuruyordum. Eyüp şampiyon olduğu zaman bizi Galip abi (Vefalı Galip Haktanır) çalıştırmıştı. Çok farklı bir adamdı. Nasıl koşturuyordu biliyor musun? Adamı kemik gibi yapıyordu.” O sezon Eyüp kulübü için talihsiz bir şekilde noktalanmış. Mor-sarılı takım Mahalli Lig’de şampiyon olunca Milli Lig’e terfi maçlarına katılmaya hak kazanmış. Fakat tam o sırada 27 Mayıs 1960 askerî darbesi gerçekleşince, takımın Demokrat Partili yöneticileri Yassıada’da hapsi boylamış. Futbolcular bozuk moralle çıktıkları Adapazarı’ndaki baraj maçlarında başarılı olamamışlar.
O sezonun sonunda askere gidince, iki sene herhangi bir sivil kulüpte oynama şansından da mahrum kalmış yetenekli futbolcu. “O sezon çok iyi top oynadım. Beşiktaş’ın amigoları beni Eyüp’ten kapıp Baba Hakkı’nın önüne getirdiler. Baba Hakkı bana, ‘Seni Beşiktaş’a alacağım, erkek sözü ver bana,’ dedi. Ben de söz verdim. Ama beni Fenerbahçe de istiyor. Ben o zaman amatör milli takımdayım. Amatör milli olanlara profesyonel transfer yapılmıyordu. O zaman ben de doğrudan askere gittim. Acemi birliğim Edremit’teydi. Orada Karagücü’nde oynadım. Sonra Ankara’ya gittim, Muhafızgücü’nde oynadım. Muhafızgücü’nde oynarken Türkiye Kupası’nda Trabzon İdman Ocağı ile maç yaptık. Ahmet Suat Özyazıcı İdman Ocağı’nın kaptanıydı. Bizim takımda bir başçavuş vardı. Hakem sürekli aleyhimize karar verince iki tane çaktı. Hakem binbaşıymış, bizim başçavuşu askerî mahkemeye verdiler. Ordu milli takımında da oynadım. En kral top oynadığım zaman iki senem güme gitti.”
Askerlik bitince nihayet büyük bir kulüpte oynama şansı doğmuş, fakat bu kez de sakatlık yüzünden fazla forma giyememiş talihsiz futbolcu. “Lisansım Eyüp’teydi. Askerliği bitirince döndüm. 1963-64’te Eyüp’ten Fenerbahçe’ye geçtim. Hayat kısmet. Bana Fenerbahçe’nin on yıllık santrhafı gözüyle bakıyorlardı. Bursa’ya maça gittik, beni denediler. Orada çok iyi oynadım. Burada Kasımpaşa’yla bir maç aldılar. Askerden döndükten sonra Eyüp’te oynarken bir maçta lifim atmıştı. Yalova’ya gittim, iyi oldum gibi geldi. O Kasımpaşa maçının 40. dakikası civarında lifim tekrar attı. Üç buçuk ay top oynayamadım. O zaman bugünkü imkânlar yoktu. Bizi Kokotoviç diye biri çalıştırıyordu. Ayağım geçti gibiydi. Bir idmanda bana bir hareket yaptırdı. Ayağımı bir kaldırdım, çat diye bir daha attı. Üç-dört ay daha gitti. Fener’de toplam üç veya dört maç oynayabildim. Bir tanesi de Lefter abinin jübilesiydi.”
1964-65 sezonunda İzmirspor’a nasıl transfer olduğunu şöyle anlatıyor Semih Tüzün: “Sezon sonunda Büyük Fikret’e gittim. ‘Bana müsaade edin, oynayabileceğim bir takıma gideyim çünkü para kazanmam lazım,’ dedim. ‘Sen bu sene kal, oynayacaksın,’ dedi. Amatör statüm devam ediyordu. Kalsam 5.000 lira vereceklerdi. Büyük Fikret’ten rica ettim. Düşündü, düşündü, ‘Ben sana haber vereceğim,’ dedi. İki gün sonra gittim, İzmirspor’un beni istediğini ve 20.000 lira teklif ettiğini söyledim. ‘Ben fakir bir ailenin çocuğuyum,’ deyince tamam dedi. Biz Tuncay’la beraber transfer olduk İzmirspor’a. Ayağımdaki sakatlık geçmişti ama ufak bir arıza vardı. Hafif çekiyordu bacağım. İzmirspor’a gidince orada tedaviye ettik. Sami Özok bana bir hap verdi. Kan dolaşımını hızlandırıyordu. Ayağımı geçirdi o hap.”
Hava toplarına hakimiyetiyle İzmirspor’da santrhaf mevkiinin değişmez adamı olmuştu Semih Tüzün. O yılların adam adama markaj yapılan futbol sisteminde, santrhafların en önemli görevi santrforu tutmaktı. Beğendiği santrforları sorduğumuzda şu cevabı veriyor: “İbrahim Toker (İstanbulspor) kadar güzel havaya kalkan bir adama rastlamadım. Kule gibi yükselip kafayı vururdu. Metin’in de taymingi iyiydi. Top en yüksekteyken kafayı vurmak önemli. Top alçalmaya başladıkça başkaları da ortak olur ona. Ben de kafa toplarında çok iyiydim. Onlardan kafa topunu alırdım. Herkes buna Allah vergisi diyordu ama öyle değil, bunun tekniği var. Boyum uzun değil aslında, 1.76 ama taymingim iyiydi. Ben çocukluğumda yolda giderken kalkıp ağacın dalına kafa vururdum.”
Semih Tüzün İzmirspor’daki ilk sezonunun ardından, İstanbul’dan yeni futbolcuların transfer edilmesine katkıda bulunmuş. Ünlü foto muhabiri İsmet Gümüşdere’nin kardeşi Cemil’in İzmirspor’da futbol oynamasına vesile olmasını şöyle anlatıyor: “Cemil Gümüşdere Eyüp’ten arkadaşımdı. Galatasaray’a transfer oldu, 35.000 lira para aldı. Tekniği çok yüksekti fakat biraz psikopattı. Antrenmanlara gitmemeye başladı. Araba aldılar, vurdu filan. Kahvede yatıyordu. Biliyorum ki sürünüyor. İki ay benim yanımda dursun, kendine baksın, en kral takımda oynar. Tarık (Gençay) abi filan İstanbul’a futbolcu aramaya geldik. Kasımpaşa’dan Raşit’i, İstanbulspor’dan Nazım’ı aldık. Sonra Bakırköy’de Cemil’i bulduk. Uzaktan gören birinin futbolcu deme şansı hiç yoktu. Killing gibi bir tipti. Tarık abi bunu görünce, ‘Git ulan, kovduracak mısın beni,’ diye çıkıştı. ‘Sen karışma abi, mesulü benim,’ dedim. Lisansı Eyüp’teydi. Kulüp 3.000 lira istedi. Parayı Tarık abiden alıp gittim, lisansı aldım. İzmir’e gittik. Cemil benim yanımda kalıyor. Parası, pulu yok, ben bakıyorum. Sezon açılışı var, idareciler herkes geldi. Altı-yedi idareci vardı, çağırdılar beni. ‘Verdiğimiz paranın helali hoş olsun ama bunu gönder dediler.’ O sözleri bana çok koydu. ‘O oynamazsa suratıma tükürün,’ dedim. Antrenmanlar başladı, bir ay falan geçti, Cemil dirilmeye başladı. Nereye koyarsan oynar. Oyun zekâsı yüksek. Sol bekte bir yer açıldı. İstanbul’a, Feriköy maçına geliyoruz. Feriköy’ün o zaman hızlı zamanı. Fakat o gün Cemil sahanın en iyisiydi. Bir müddet sonra Fenerbahçeli İsmail (Kurt) abiyle karşılaştık, o da sol bek oynuyordu. ‘Köfte’yi milli takıma sol bek olarak düşünüyorlar, haberin var mı?’ diye sordu.
İzmirspor’da dört sezon geçirmiş Semih Tüzün. Sakatlıklar yakasını bırakmadığı için takımda düzenli olarak yer alamamış. “Fenerbahçe’den sonra da çok sakatlık geçirdim ama yine çıkıp oynuyordum. Tarık abi, ‘Dur orada yeter,’ derdi. 10 metre sağa, 10 metre sola koştum mu yetiyordu. Eskiden toplar hep havadan geliyordu. Hepsi benim kafama geliyordu. Tarık abi severdi beni. Haftada iki üç gün akşamları birlikte yemek yerdik.” Nihayet bir gün yan bağlar kopmuş ve futbola noktayı koymuş. “Doktor Ali Uras’a ameliyat oldum ama bir daha top oynayamadım. 28 yaşında futbolu bıraktım. Eskiden oynamadın mı gittin, ne para ne pul. Şimdi oynamasan da para alıyorsun. İzmirspor’dan sonra Altınordu’da bir sezon geçirdim ama hiç oynayamadım. Ayağım menisküs oldu. Ameliyattan sonra top oynayamadım. Sadece antrenmanlara çıkabildim.”
Futbolu bıraktıktan sonra Türk Hava Yolları’nda kargo memuru olarak çalışmış ve oradan emekli olmuş Semih Tüzün. Çeşitli dönemlerde, özellikle düşme sıkıntısı yaşadığı anlarda Eyüp’ü çalıştırmış. “Küme düşme tehlikesi başladığı zaman çağırıyorlardı. Fakat sürekli antrenörlük yapmayı düşünmedim. Antrenörlük için teklif edilen ücreti zaten işimden kazanıyordum.”
Son sözü, İzmirspor’da Semih Tüzün’le bir sezon birlikte oynayan Bülent Buda’ya bırakıyoruz. Milliyet gazetesindeki köşesinde onun için şu satırları yazmış: “Boyu-posu, oynayışı tarif edilebilirdi de; insana yaklaşımı, hayata bakış açısı, yüzündeki o muzip gülümseme, o yürüyüş biçimi ve de her şeyiyle açık, gizlemediği dobra halini yaşamak gerekirdi. İnsan yanı, sevecenliği, vericiliği, karşısındakine takılırken de, ona takılanlara da gösterdiği hoşgörü, incelik, espri yüklü imbikten damlatılmış, yapmacıksız bir yaşam felsefesi… Semih Tüzün, savunmanın göbeğinde santrhaf oynardı. Kişiliğinin gücünü, salt takım arkadaşlarına değil, rakiplerine de bir tür çekim merkezi oluşturarak yansıtabilen, ender rastlanılan bir futbol filozofuydu.”
Semih Tüzün 28 Ekim 2019’da hayata veda etti.
Merhabalar Semih Tüzün türk hava yolları çalışma dönemi arkadaşları merak ediyor hayattamidir. Kargo şefi Zübeyir eren son zamanlarda telefonu cevap vermiyor imiş….bilgi verirseniz seviniriz