1949 İstanbul doğumlu Sarıyer-Rumeli Kavaklı Mehmet Sülün, İstanbulspor’un 1971-1985 yılları arasında aralıksız 327 defa sarı-siyahlı formasını giymiş efsane kaptanı. İki lakabı var, Kaptan ve Asker. Kaptan lakabını nereden aldığı belli, ama asker lakabının da bir hikayesi var: O yıllarda mahallelerinde tüm çocukların bir lakabı olurmuş. Babası da Mehmet’e asker lakabını takmış ve o yıldan beridir asker lakabıyla anılıyor.
Kaptan Mehmet, derneğimizin röportaj talebini geri çevirmedi ve hem yaşamıyla hem de İstanbulspor ile ilgili doyurucu bir röportaj verdi. Aşağıda kaptanımız Mehmet Sülün ile İstanbulspor Taraftarlar Derneği olarak gerçekleştirdiğimiz röportajımızın 1. Bölümünü okuyabilirsiniz.
Kaptanım, İstanbulspor’a gelinceye kadar dönemini bize bir anlatır mısın?
Mehmet Sülün: Rumeli Kavak mahallesinde, çok güçlü olduğumuz bir mahalle takımımız vardı. Cemil var içinde, ben varım, amca çocuklarım var, Sülün soyadlılar var. Yasin Sülün’ün babası var… Öyle bir mahallede büyüdük. Topun, ayakkabının olmadığı; ip ile gazete kağıdını bağlayarak top yaptığımız, top alanının mezarlığın içi olduğu bir ortamda futbol sevgisiyle büyüdük. Sonra Sarıyer genç takımına Cemil gitti, biz motor sanatta okuyoruz. Motor Sanat takımına ben giremiyorum, Sarıyer genç takımında oynuyorum. Ben yeteneksizliğimle orada yedeğim, Motor Sanat da o zamanlar şampiyon oluyor. Mahallede çalım yapanlar oynuyor, ben yedekteyim! O zamanlar onlar moda. Kim daha çok çalım yaparsa onlar oynuyor. Çok koşmak ya da koşmamak bir şeyi değiştirmiyor. Derken, motor sanat bitti, Karabük’e gittim ve denemeye çıktım. 68 senesinde rahmetli Nazmi Bilge beni beğendi, daha doğrusu yöneticileri beğendi ama Nazmi Bilge beğenmedi. Çünkü benim yerime almış olduğu bir futbolcusu vardı, Susam diye biri. Beni oraya amatöre almak istemediler ve geri döndüm. Şubeye başvurdum, askere gittim. Askerdeki rahmetli bir abim beni Karagücü’ne haber vermiş, daha ben askeri giysiyi girmeden Karagücü’ne teslim oldum. 6 ay antrenmanlar ve maçlar başladı. Balıkesir şampiyonu olduk, takımımız iyi. Bursasporlu Ahmet Tuna bizi çalıştırıyordu. Türkiye Kupası’na katıldık, Bursa Merinos’u eledik, Manisa Karagücü’nü eledik 3. Etapta İzmir Denizgücü çıktı, içeride dışarıda bizi yendiler. Döndük, teskere aldık. Son gün Cemil beni amatör lisansla İstanbulspor’a kaydettirdi. İstanbulspor 1. Lig’de. Ben tabii kapasitemi biliyorum, tekniğim yok, hiç eğitim görmemişim ki! Spor Toto Kupası’na gittik, rahmetli Bilge Abi o sırada beyin kanaması geçirdi. Neyse, lig başladı, ben 6. Haftaya kadar yokum. Şeref Stadı’nda antrenman yapıyoruz, benim makûs talihim orada değişti. Beşiktaş ile bir rezerv maç yapıyoruz, karşımda Tuğrul; ben de o maçta solbek olarak oynatıyorlar. Sol ayağımı yürümek için kullanıyorum, ama hızlıyım süratliyim, uçuyorum. Tuğrul atıyor, vuruyor bir şey yok. Atıyor bir şey yok, hemen kapıyorum. Tribünde iki yönetici beni görüyorlar “Bu kim ya?” diyorlar.
“Cemil’in arkadaşı Mehmet, bizim amatörde.”
“Amatör mü? Hemen profesyonel yapın”
Meziyetim ne? Yok! Hiçbir şey yok! Yalnızca vücut yapım, genetiğim ve süratim. İmza atacağız, profesyonel olacağız, para pul konuşmuyoruz. Her şey çok hızlı oldu. Neyse oradan çıktık Eskişehir ile 1. Lig maçı günü geldi. Stadın önündeyiz, bütün futbolcular girdi, beni tanıyan yok içeri giremedim. Millet içeri girdi soyunuyor ben kapıda bekliyorum! (Gülüşmeler) Malzemeci rahmetli Selahattin geldi, futbolcumuzu alın diyorlar, kapıdakiler geçit vermiyor. Neyse yardımcı antrenör Bahattin Abi geldi, beni içeri soktu. Soyunma odasına gittik, heyecandan ölüyorum tabii. İstanbulspor’da oynayacağım. Cemil tabii Rumelikavağı’na haber vermiş, tribündeler, babam da orada. Neyse herkes giyindi, 6 numaralı forma askıda. Herkes ısınıyor, ben oturuyorum. Cemil “Haydi ısınsana” dedi. Yedeğim ya nasılsa, ısınırız abi acelesi yok diyorum. Meğerse orada okunmuş ismim, bir bakıyorum, 6 numarada adım duruyor orada. İki dakikada hemen giyiniyorum. Heyecan! 40 defa tuvalete gidiyorum, atlıyorum, zıplıyorum. Sahaya çıkacağız. Herkese bir şey söylüyorlar. Bahattin Abi geliyor, “Sen heyecanlısın sakin ol. Yapabileceğin bir görev vereceğim sana. Sen Eskişehirli Vahap’a top oynatmayacaksın, marke edeceksin.” Vahap’ı falan tanımıyorum. “Tamam hocam kolay.” Sahaya çıkıyoruz, “Cemil, Vahap hangisi?” diye soruyorum, gösteriyor. Eskişehir’in oyununu kuran o.
Hakem düdüğü çaldı… Ben Vahap’ın donuna girdim ya. Şaşırdı zavallı. 20. Dakika oldu Vahap’ın ayağı topa bile değmedi. Nereden gelirse gelsin, topu alıp gidiyorum. O kadar futbol acemisiyim ki, korner direklerinde, sağa sola, her yere koşuyormuşum.
Bu sistemde 22 maç 1. Lig top oynadım. Sonra düştük… Ukteler var, takımın düşmelerine neden olanlar var… Tabii onların adını söylemeyeceğim. Halen camiada olanlar var. Onlar bu röportajı okurlarsa kendi vicdanlarına sorsunlar.
3 defa beni Galatasaray istemiş. Çok uğraşmışlar, ama yönetim istememiş. Demek ki kaderimiz İstanbulspor olacakmış, bugün gelecekmişsiniz sizinle röportaj yapacakmışız. Velhasıl İstanbulspor benim ruhuma girdi. 71’den 85’e kadar. 11 sene kaptanlık bandı bende. Başka hiçbir yere gitmeyi düşünmedim. Bir de biz Rumelikavağı’nda oturduğumuz için futbol piyasasına uzağız.
Zamanında okumuştum, Kavak’tan antrenmanlara giderken sizin bir kamyonetiniz varmış…
80’lerde Skoda kamyonetim vardı. 2. Lig’de top oynarken, idman ve maç sonrasında sanayiye gidip araç tamir ediyorum. Motor sanat mezunuyum ya, elim anahtar tutuyor. Kamyonetle nakliye yapıyorum, ekmeğimi kazanıyorum. Antrenmana kamyonetle gidiyorum, çocukları yoldan alıyorum, 4. Levent’ten rahmetli Hayrettin’i alıyorum. Arabamız olmadığı zamanlarda beni Eyüp Stadı’ndan Taksim’e kadar beni Dimitri ve Serdar taşırdı. Dimitri’nin kırmızı BMW’si, Serdar’ın beyaz 124’ü vardı. Bunlar İstanbulspor’un efsaneleriydi. Şöhretli bir ismin iki sene gelip oynaması onu efsane yapmaz. Yokluk, fakirlik zamanında yıllarını verenler İstanbulspor’un efsanesi olmalıdırlar.
Azize Abla (Azize Gürgen)…
Mehmet Sülün: Evet rahmetli Azize Abla gibi. Ne mutlu bana ki onu son günlerinde ziyaret etmek nasip oldu. İskender Abi, onun babası kulübün kurucusu… Yine Nirun Şahingiray, Ali Sohtorik… İstanbulsporluluklarını güçleriyle ispatlamış, yöneticilik yapmış büyüklerimiz. Taraftarlık yapmış olanlar… Bir avuç denecek kadar azız.
Kaptanım, taraftar için neler söylemek istersiniz?
Mehmet Sülün: 1971 senesinde buraya geldiğimden beri bir taraftar grubumuz olmadı. Çoğunluğu İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri ve mezunlarından oluşan, parmakla sayılacak kadar az taraftarı vardı. Öte yandan, İstanbulspor’un İstanbul genelinde çok seveni vardı. O yıllarda futbol tribünlerinde göreceğiniz simalar hep kravatlı ve modern giysiliydi. O zamanlar bahsediyorum… Dolmabahçe’de iki maç oynanırdı.
İstanbulspor’un yeri yurdu olmadığı gibi, belirgin bir taraftarı da yoktu. Yalnızca bir tarihte var. 67 senelerinde 1. Lig’e çıkmaya oynadığı zamanlarda, 2. Lig’de rakibi Sarıyer idi. İstanbulsporlu Cemil vardı, Rumelikavağı’ndan benim mahalle arkadaşım, biz Cemil’in sayesinde İstanbulsporlu olduk. O yıllarda Sarıyer ile kavga ederdik. Bunu kimler bilir? Ömer Üründül, Allah ömür versin, Mehmet Dedeoğlu bilir. Onların yöneticilik yaptığı zamana denk geliyor. Onlar yönetici olduğu zamanlarda bir minibüs dolusu adam gelirdi, ama 500 kişiye bedeldi.
Hiç unutmam, sıkıyönetim zamanında Feriköy ile Şeref Stadı’nda maçımız vardı. 2-1 öndeyiz, golün birini ben atmıştım. Maç bitti, 500 kişi bize çullandı ve kavga çıktı. Kavga sonucunda askerler bizim 20 kişiyi gözaltına aldı. Onlar kaçıyor, bizimkiler kovalıyor çünkü.
Kavak’ta halen İstanbulspor’un yeri büyüktür. Ligler bittiğinde, yazlık maçlarda İstanbulspor’un şöhretleri gelirdi. Ata Abi, Zorbay, Deli Metin, Cemil, ben… Lig maçı biter, özel maça gelirdik. Bu yüzden Kavak İstanbulspor’un önemli bir destekçisi olmuştur. İstanbulspor’un tarihini inceleyenler de Rumelikavağı seyircisini iyi bilirler.
Peki şu anda durum ne? Çok zaman geçti…
Mehmet Sülün: Tabii yaşım gereği çok zaman geçti ama, ben şöyle özetleyeyim; sizin şu an taraftarlığını yaptığınız ve tarif ettiğiniz İstanbulspor hangi İstanbulspor biliyor musunuz? AŞ olana kadar İstanbulspor. O aradaki bölüm, kapitalist bir dönem. Cem Uzan’dan sonra bizden yöneticiler de vardı, %10 hisse ortaklığı nedeniyle, ama benim gibi olanlar hep dışarıda kalmayı tercih ettik. O grubun içine girmek istememişizdir, para öndedir orada. Biz 6 ay maaş almadan tam kadro sahaya çıkan ve yöneticilerin tribüne gelip bizi görünce ağladığı İstanbulspor’uz biz. İstanbulspor AŞ oldu, Cem Uzan’a gitti ve o İstanbulspor bitti. Benim hatırladığım, 60’lardan itibaren Ali Mortaş’ın mahallelerden toplayıp genç takım yaptığı ve Türkiye genelinde senelerce şampiyon olan İstanbulspor’un genç takımını yarattığı dönem. O grubun futbolcuları, İstanbulspor’un çekirdeğini oluşturdu. Faruk, Dimitri, Kemal… Say sayabildiğin kadar! Bunların hepsi Ali Mortaş’ın tayfasıdır. Onlardan önce de Fenerbahçe’ye, Beşiktaş’a, Galatasaray’a giden bir grup var. Yasin Gökmen, Abdullah, Ercan, Nedim… O İstanbulspor’un uzantısı bize kadar geldi. Bu uzantının miladı benim. Tabii benim gibi olan da var, Dimitri ve Müjdat gibi. Tabii benden önce Kemal Abi, İhsan Abi, Yıldırım Abi, Bilge Abi, Yılmaz Abi, Kasap Abi (Kostas Kasapoğlu)… Onlar var, ben onlarla oynadım tabii. Benim başlangıç miladım onlar. Örneğin penaltı atışları için Kasap Abi’ye sordum, abi nasıl atıyorsun diye. O da bana “direklere atıyorum” dedi. Ben de 2. Lig’de maçta penaltı oldu, attığım direğe vurdu ve dışarı çıktı. Bir başka penaltı daha oldu, bu sefer diğer direğe attım, o direkten dışarı çıktı. Ben de bu sefer “Kasap abi direk dedin ikisi de dışarı çıktı, sen ne kadar hassas vuruyorsun?” diye sitem edince o da “Oğlum direk dediysem iç direğe vur” dedi (gülüşmeler).
(Devam edecek)
Kaptanım seninle 6sene beraber ter doktuk o şanlı firmaya hizmet ettik,sana güzel faşistlerin olmuştur.Çok güzel ve mutlu yıllar geçirdik beraber,şimdi ben Atina dan,her zaman sizleri özlemle hatırlıyorum.Sağlıklı kal dualarım seninle.