Çok büyük paraların ve rantın döndüğü futbolda, şike ve teşvik primi gibi olayların olduğu bilinen bir gerçektir. Özellikle 1990’lı yıllardan başlayarak, günümüze kadar süren bu durum, hep gözlerden kaçırılmak istenmiştir.
Tansu Çiller’in Başbakan, Şenes Erzik’in Futbol Federasyonu Başkanı olduğu dönemde, 1995-1996 futbol sezonuna göz atmakta yarar var. İstanbulspor kulübünün başkanı Cem Uzan ile başbakanın eşi Özer Uçuran Çiller arasındaki ticari sürtüşme, futbola da yansımıştı. İstanbulspor, sürekli ve açık olarak hakem hataları sonucunda puan yitiriyordu. 27 Eylül 1995 tarihli Milliyet Gazetesi’ne İstanbulspor kulübü tarafından verilen “Tarafsızlığa Davet” başlıklı tam sayfa ilanda; “İstanbulspor’un tüm maçlarındaki hakem hataları ile Futbol Federasyonu’nun bir bağlantısı var mı, varsa bu lig ne kadar temizdir?” diye soruluyordu.
22 Ekim 1995 tarihli gazetelerde İstanbulspor’un, Altay ile oynadığı ve berabere kaldığı maçla ilgili yorumların hepsi, hakem hataları nedeniyle, İstanbulspor’un puanlarının çalındığı konusunda birleşiyorlardı. Üstelik Altay takımının kalecisi Şanver Göymen bile, İstanbulspor’un attığı ancak hakem tarafından iptal edilen golün, nizami olduğunu söylemişti. 25 Ekim 1995 tarihli Milliyet Gazetesi’ne İstanbulspor kulübü tarafından verilen “Oyun Devam Ediyor” başlıklı tam sayfa ilanda ise; “Şike kimin talimatlarıyla yaptırılıyor, Federasyon ve Merkez Hakem Komitesi, futbolu kirletme hakkına sahip mi?” diye soruluyordu. Bu olaylar tam sayfa ilanlarla gazetelere yansıyınca, İstanbulspor’un maçlarını yöneten hakemlerin hataları azalmaya başladı. Belki bu azalan hakem hatalarında bilemediğimiz bazı pazarlıkların da etkisi olmuştur.
Futbol Federasyonu Başkanı olarak Haluk Ulusoy’un görev yaptığı sırada, 5 Haziran 1999 tarihinde Macaristan, Romanya’yı yenseydi, Türk Milli Takımı grup ikincisi olarak 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası’na gitmeyi garantileyecekti. Futbol Federasyonu, eski Macar Teknik Direktör Kalman Meszöly aracılığıyla Macaristan’a 750 bin dolar teşvik primi gönderdi. Ama Romanya Macaristan’ı yenince bu para konsolosluk kanalıyla Türkiye’ye iade edildi…” Bu iddialar ortaya atılınca, dönemin Federasyon Başkan vekili Ata Aksu: “Rakiplerimiz nasıl mücadele ediyorsa, biz de öyle ediyoruz” şeklinde yanıtlamıştı.
2007-2008 futbol sezonunda Kasımpaşa birinci lige çıkarken, oynadığı maçlara neden bakılmadı? Kasımpaşa kulübüne kim destek verdi? Yıllardır ligde düşme sınırında olan takımların maçları neden sorgulanmadı? Bu sezon Fenerbahçe’nin Karabükspor, Bucaspor gibi maçları şikeye takılırken, aynı takımların eksik kadrolarıyla çıktığı Trabzonspor maçları için neden sorgulama yapılmadı?
Futbolda yaşanan bugünkü kirli ilişkiler, 2005 yılında TBMM Şike Tahkik Komisyonu tarafından gündeme getirilmişti. Ancak ortaya atılan iddialar sohbet ve dedikodu kapsamında değerlendirilmiş, yargı yoluna başvurulmamıştı. Şike ve teşvik primi uygulaması, kabul edilemez bir olaydır, ama bunu önleyebilmek de çok zordur. Ortaya atılan bu şike olayının en başında Fenerbahçe ve başkanı Aziz Yıldırım’ın olması üzücüdür. Aziz Yıldırım’ı seversiniz, sevmezsiniz, hırslı bulursunuz, yanlış bulursunuz ama yapılan uygulamayı onaylamak mümkün değildir.
Futbolda ortaya çıkan şike olaylarının en önemli nedeni, kolaylıkla elde edilen büyük paradır. Kayıt dışı olan bu paranın dağıtımında, hoş olmayan durumların olduğu bellidir. Yargının önünde bulunan bu olayın soruşturulması ve kararın çıkması uzun zaman alacaktır. Bu yüzden futbolumuzun daha fazla zarar görmemesi için, futbol federasyonunun ileriye dönük kararlar alması gerekir. Kesin suçlu oldukları belli olmadan kulüplere ceza vermenin, telafisi olanaksız sonuçların ortaya çıkmasına neden olacağı çok açıktır.
Emniyet güçleri hem hakim, hem de savcı rolünü üstlenerek, şike soruşturması kapsamında mahkeme ve yargılama sürecini beklemeden, soruşturmada adı geçen Fenerbahçe yöneticilerini suçlu ilan etmiştir. Gizli belgeler, tutanaklar, resimler, görüntüler, dinlemeler aynı Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi, yasa dışı bir şekilde medyaya servis edilmektedir. Medya yargısız infaz yaparak, 104 yıllık Fenerbahçe kulübünü linç etmektedir. Emniyet güçlerinin hukuk dışına çıkması, Fenerbahçe Başkanlığı üzerinde siyasi iktidarın bazı hesapları olduğunu düşündürmektedir. Fenerbahçe yönetiminde bulunan siyasi iktidara yakın kişiler, bu soruşturmanın dışında tutulmuşlardır. Soruşturma hukuk dışına çıkınca birçok dedikoduyu işin içine sokarak, dava özünden saptırılmaktadır.
Ülke gündemi şikeyle çalkalanırken, bir başka fener olayında süren üç yıllık soruşturmada aniden ilerleme sağlanmıştır. Alman yetkililerinin ‘yüzyılın en büyük yolsuzluk ve dolandırıcılık olayı’ dedikleri Deniz Feneri davasının Alman makamlarca hazırlanan iddianamesinde; muhtaç insanlara yardım adı altında birçok gurbetçiden 40 milyon Euro’nun üzerinde para toplandığı açıklanmıştır. Toplanan paraların AKP’ye yakın kişilerce kurulmuş şirketler tarafından hortumlandığı belgeleriyle kanıtlanmıştır. 220 sayfadan oluşan iddianamede, sanıklardan birinin toplanan paraların bir kısmını, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na teslim ettiği de yer almıştır. Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nde görülen “Deniz Feneri e.V” davasında açıklanan karara göre; dolandırıcılık suçundan yargılanan dernek yöneticileri Mehmet Gürhan’a 5 yıl 10 ay, Mehmet Taşkan’a 2 yıl 9 ay ve Firdevsi Ermiş’e 1 yıl 10 ay hapis cezası verilmiştir. Alman Savcı Kerstin Lotz, asıl faillerin Türkiye’de bulunduğunu belirtmiştir. Almanya’da yapılan yargılama sonucunda, Almanya’daki ve Türkiye’deki Deniz Feneri dernekleri ve şirketlerinin iç içe geçmiş oldukları kesinleşmiştir. Bu büyük dolandırıcılıkla ilişkili oldukları belirlenen zamanın RTÜK Başkanı Zahid Akman ve Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman başta olmak üzere bazı kişilerin de bu olaydan sorumlu oldukları belirlenmiştir.
Alman makamlarının bu saptamalarına karşılık, üç yıldır açılamayan soruşturma, aniden açılmış, Zahid Akman ve ekibi göz altına alınarak, sorgulanmışlar ve tutuklanmışlardır. Deniz Feneri olayıyla ilgili olarak, medyaya sızdırılan tek bir bilgi, belge ve ifade yoktur. Medyanın bu olayı görmemesi sağlanmıştır. Bu çelişkili durum, ülkemizde bağımsız yargının, siyasi iktidara bağımlı konuma getirildiğini gözler önüne sermektedir.
Şike sadece sporda, futbolda yapılmıyor. Ülkemizde yasama, yürütme ve yargı olmak üzere, tüm erklerde şike yapanlar, üniversite sınavlarında şifreli şikelere imza atanlar hiçbir şey olmamış gibi sessizliğe bürünmüşlerdir. Temiz Türkiye için öncelikle TBMM’den başlamak gerektiğini tüm toplum bilmekte ve gereğinin yapılmasını beklemektedir.
Suay Karaman
12/07/2011