Stat: Mithatpaşa
Hakem: Ömer Karadağ, İlhan Özmercan, Mustafa Takımoğlu
İstanbulspor: Yılmaz Urul (Dk. 40 Mete Bozkurt), Yalçın Saner, Celal Sivrioğlu, Yıldırım İper, Bülent Buda, Türker Gülsoy, Ahmet Gündoğdu, Bilge Tarhan, Kostas Kasapoğlu, Ahmet Altuntaş, Cemil Turan
Fenerbahçe: Yavuz Şimşek, Levent Engineri, Şükrü Birant, Yılmaz Şen, Ercan Aktuna, Ion Nunweiller, Ziya Şengül, Abdullah Çevrim (Dk. 84 Raşit Karasu), Yaşar Mumcu, Salim Görür, Can Bartu
Goller: Dk. 4 Ahmet Altuntaş, Dk. 51 Bilge Tarhan (İstanbulspor), Dk. 64 Yılmaz Şen, Dk. 78 Ion Nunweiller, Dk. 82 Yaşar Mumcu (Fenerbahçe)
Unuttular… Başka suçları yoktu İstanbulsporluların… Unuttular, eze eze, dağıta dağıta, iki fark yaptıkları rakibin Fenerbahçe olduğunu. Neresinden bakılırsa bakılsın Nunweiller, Yılmaz ve Can gibi yıldızların ve tribünlerdeki gerçek Fenerbahçe’nin gücünü unutmayacaklardı. Çelik telden örülü bir kafes gibi sağlam defanslarını orta sahadan başlayarak kademelendirecekler, beş şeytandan kurulu forveti geri çekip oyunu sıkıştıracaklar ve Fenerbahçe defansının gerilerine top aşırıp gene de ağırlıklarını koyacaklardı. Hızlıydılar, moralleri yüksekti, rakipten daha iyi futbol oynuyorlardı. İki farkı heybeye attıktan sonra mavzer mermisi gibi ileri fırlatacakları bir Cemil bile son sözü gene İstanbulspor’a söyletecekti. Oysa Sarı – Siyahlılar oyun temposunda hiçbir değişiklik yapmadan «Fenerbahçe’yi daha da ezebiliriz» diye düşünüp yüklendiler de yüklendiler. Zaman çalmadılar, Celâl’in bilerek veya bilmeyerek yaptığı birkaç hareketin dışında… Çekinmediler de.
NUNWEİLLER DİYE BİRİ
Ve Nunweliler diye biri ikinci İstanbulspor golünden biraz sonra sahadaki yerini ve oyun tarzını değiştirip bir tarafına meşin top sanatının en ince ustalarından biri olan Yılmaz’ı, öbür tarafına Can’ı aldı…
Birden sahadaki futbol değişiverdi. Sarı – Siyahlıların yerleşmiş defansı karışıverdi.. Nunweiller nereden gireceği belli olmayan bir kedi olmuştu çünkü. Ve çünkü Fenerbahçe forveti karışan bir defanstan öç almak için aşılacak morali kazanmıştı.
Aslında maç ilk devresinde oynanan futbol için söylenecek bir tek söz vardı: İstanbulspor Fenerbahçe’yi silmişti, yok etmişti, bitirmişti. Ve biz ister istemez bir hafta önceki Galatasaray – Eskişehirspor maçını hatırlıyorduk.
Daha 3. dakikada Can’ın kaptırdığı topla kaçan Cemil, Ercan’ı atlayıp ortasını yapmış, Yavuz’un ve bütün defansın seyrettiği bir anda Kasapoğlu dalıp kafasını oturtturamamıştı. Bunun hemen arkasından Kasapoğlu’nun çektiği kornerde, Yavuz İleri çıkıp topu yumruklamış, fakat kısa düşen top, yeniden kaleye doldurulmuştu. K. Ahmet. şeytan gibi kalabalığın içine girmiş ve Yavuz’un sol tarafındaki direğe vurdurup atıvermişti içeri. Böylece İstanbulspor, daha maça başlarken bir gol avantajı almıştı.
Sonra öylesine güzel yayıldılar ki sahaya,. Ve öylesine hareketli, canlı, bilinçli bir futbol koydular ki sahaya… Dakikalar geçtikçe hepimiz bu maçın Fenerbahçe için bir yenilgi değil, belki de bir yıkıntı ile biteceği düşüncesi yerleşiyordu… Ve Can’ın sağa, sola yuvarladığı birkaç güzel pas Fenerbahçe’nin ortaya koyabildiği tek şey
oluyordu.
CAN VE DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ
Evet Fenerbahçe Can’ın birkaç pasından ibaretti ve bu paslar arkadaşları tarafından kullanılmak şöyle dursun anlaşılmıyordu bile. Tribünde çok adam Can’ın oyunu durdurduğu, Fenerbahçe’nin hızını kestiği iddiasını da ileri sürecekti. Oysa Can, ikili mücadelelerde çok defa pasif kaldığı halde, takımının arada sırada canlanışındaki her pozisyonda başlangıç noktası oluyordu. Realizatör değildi ama Fenerbahçe’nin en iyisiydi. Hele gerilerdeki defans dağınıklığı içinde tek başına koca bir sahayı dolduramayan Nunweiller’in de kaybolmaya başladığı sıralarda.
İlk devre ortalarında aynı topa çıkan Can’la çarpışan Fenerbahçeli Yılmaz oyunun sonuna kadar bir kolunu havada asılı gibi tutarak oynamaya mecbur olacak: Abdullah’ın bir atağında yatarak topu bloke eden kaleci Yılmaz da yüzüne yediği bir tekme ile oyundan çıkacaktı.
Kaleye geçen Mete ise devre biterken kornerden gelen bir topa Nunweiller’in yapıştırdığı kafayı ve Can’ın 25 metreden çektiği bomba gibi bir frikiği başarı ile kornere atacaktı.
İkinci devrenin başlangıcında İstanbulspor bir gol atıverdi. 51. dakikada Cemil kaçtı. B. Ahmet’e verdi, tekrar aldı Cemil… Kendisi sağa doğru kayarken topu kaleye paralel sola doğru yuvarladı. Ne kalecisi, ne de öteki geri adamları vardı Fenerbahçe’nin… Hayır, sahadaydılar. Ama gene de yoktular. Bilge geldi ve rahat bir plâse ile
bitirdi işi. Tehlike çanı değildi çalan, Tehlikenin kendi sesiydi, gök gürültüsüydü… İki fark ve çok üstün bir futbol oynayan rakip!.. İş bitmiş sayılırdı artık. Üstelik çok uzun süreden beri Fenerbahçe’de kaybedilmiş bir oyunu yeniden koparacak fizik ve psikolojik güç görmüş de değildik.
Bir süre daha böyle devam etti oyun. Sonra yavaş yavaş Nunweiller maça adını verecek olan oyununa başladı. Ziya geri kalmıs ve Nunweiller orta sahadan ileri doğru kaymağı başlamıştı. Hiç de genç olmadığı halde devamlı olarak sağa sola deplâse oluyor, defansı karıştırıyordu. Çok üstün top kontroluyla her kaçışında sonuca yaklaşıyordu. Yanında bir futbol ustası bulan Can da diriliverdi. Abdullah’ın yerine girmiş olan Raşit hareketliliği arttırmış, Yaşar — sakın darılmasın — ilk devredeki miskin hâlini bırakıp alıştığımız çabuk adam olmuştu. İşte kornerden gelen ve Selim’in kafayla ortaya indirdiği topun Can’ın ayağından kaleye savruluşu ve Mete’nin harika kurtarışı bu sırada oldu. Sonra da Can’ın soldan attığı frikikte Salim’in yapıştırdığı kafa şutunu
Mete gene bu sıralarda kornere çıkarttı.
GÖZÜLEN DÜĞÜM
Nihayet 64 üncü “dakikada Yaşar’ın kornerinde Mete topu yumrukladı ve Yılmaz’ın ceza sahası dışında önüne düşürdü. Yılmaz’ın şutu önce üst direğe çarptı sonra içeri girdi.
Dağın ardında bir ümit doğrmustu Fenerbahçe için ve 78’nci dakikada, Nunweliler ümidi elle tutulacak kadar yakına getirdi: Gene bir korner. Soldan Yaşar attı. Sıçradı Numweiller ve havadan yere doğru mıhladı topu. Son anda Yıldırım yetişiyor ve vurduğu top yerden havaya doğru ağlara takılıyordu.
Fenerbahçe son kozunu 82. dakikada oynadı. Bu defada Yılmaz ortalardan kaptı topu. Nefis bir driplingle ortaya kayarak birkaç kişiyi çalımladı. Yuvarladı Yaşar’a Yaşar durdurmadan kaleye aktı Mete çıktı üzerine; fakat Yasar akıllıca bir vuruşla topu Mete’nin altından içeri gönderdi.
Fenerbahçe iki farklı mağlubiyetten kurtuluyor ve galip geliyordu. Ama gerçek şuydu ki, bu maç Fenerbahçe’nin değil İstanbulspor’un maçı idi.
Yazık ki unutmuşlardı Fenerbahçe’yi, Nunwelileri ve diğerlerini.